Pesimistim bu aralar. Tüm bardaklar boş nedense. Geçmişe köprüler kuruyorum sık sık.
Aklıma geldi ilkokul üçüncü sınıftayken bir komşumuz vardı.
Toplam sekiz karo taş sığan bir merdiven holünün karşısındaydı kapıları. Annesi babası öğretmen. Tayinle gezen bir aileydi. İki
yıl kaldılar ve taşındılar. Kim bilir nereye tayinleri çıktı.
Yaşlarımız aynıydı. Bembeyaz teni gür siyah saçları vardı. “anne
salça ekmek salsana” diye bağıran
tayfadan. Ben balkon çocuğu olarak hep izlerdim yukardan. Gel zaman git zaman farklı okullarda olmamıza
rağmen ödevlerdi oydu buydu derken sekiz
karo taşlı koridoru sık sık tepmeye başladık.
El ele tutuşup öyle ders çalıştığımızı hatırlıyorum. Arada öpüştüğümüzü
bir de. Okulda beslenmesini artırıp bana
getirirdi bazen. İlk baharatlı çubuğumu
onunla tatmıştım bir beslenme artıkları buluşmasında. Daha hiç bir şey bilmezken-ki biliyorsunuz ben
heteroseksüel bir birleşmenin olabileceğini sekizinci sınıfta öğrendim. Lise de
başımdan kötü olaylar geçtiğinde bir erkeğin bir erkek ile cinsi münasebette
bulunabileceğini fark ettim- bunları yapmak, yapabilmek.” Evet ben
eşcinselim” dedirttiriyor bana.
Yeni mi farkına vardın aslanım diyenlere. Yeniden sorgulamaya
başladığımı söylemem gerek. Eşcinsellik nedir? Ucu nereye açılan bir tüneldir? Bu sorular uyku öncesi üstümü örtüyor
artık.
Düşlerimde gemilere binip aramaya gittiğim o akça pakça
komşu çocuğunu kim bilir nerelerdedir bilinmez ama. Bana yeniden eşcinsel
olduğumu kanıtladı. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü mü zaman da bunu kanıtlayacak.