31 Aralık 2013 Salı

nice yıllara...

merhaba

geçen yıl bu vakitler ilk kez merhaba demiştim. şu an yetmiş sekızinci kez merhaba diyorum. bu aralıkta;

sık sık beyaz ciklete selam yollamışım. depresif ayıyı kıskanıp yemek tarifi vermişim. bilmem kaç kere sevgili o gay ve bi gay den bahsetmişim. semiye ve ailesine selamlar yollamışım. iki ya da üç mim e dahil olmuşum

siyaset yapmışım. hiç olmayacak konular uzerinde hakikaten ilginç fikirler üretmişim. bir ara etkinlik yapmaya kalkmişim.

bir sevimli bloggerla buluşup kafasını şişirmişim. bol bol yakışıklı fotorafı paylaşmışım.

önemlisi  sanırım sizleri tanımışım.en önemlisi içimdeki korkudan giremedigim dehlizlere girebilmişim.

dort haneli bir sayının son rakamını arttırma gecesi bu gece. daha önemli değil bnm için. belki durur bi düşünürüm "neler yaptım neler yapabileceğim" tarzında

daha nice yıllara beraber girmek ümidiyle dostlar




27 Aralık 2013 Cuma

topal tavşan yazı...

selamlar

bol oksürmeli bi haftaydı bu hafta. anlaşılan yeni yılı da boyle karşılayacağım.  bolca oksürerek.

tonla ilaca ve aktar çözümlemelerine rağmen hala öksürüyor olmam annem tarafından epey garip karşılandı.  "kelebeğin rüyası" filmini yeni izlemiş olmamız annemi de etkilemiş olacak ki. " muzafferle rüştüyle mi özdeşim kurdun bu sefer. oksür oksür bademciğin patlıcak" demesi bu anlama geliyor olsa gerek.

evcek geriye evrim yaşıyoruz. çeşitli ısınma yöntemlerinden sonra yeniden kömürlü ısınmaya donduk. eski gunler bir bir  ustüme cullanıyor aslında. gece ışıklar sondüğünde tavandaki sarışın ışık oyunları uğurluyor artık beni uykuya.

o bu değil de, yalnız olmak artık ağır geliyor bana. kafama göre bir eşcinsel bayan bulup ev arkdaşı modeline dayanan bir evlilik bile düşlüyorum bazen .

"hep yalnızsın hep yalnızsın olum sen ne ayak" diyenlere. kalabalık içinde tek olmak yalnızlığı daha bir baskın kılıyor. demek istiyorum.

iş ev okul arkadaşları arasında hala aradığımı bulamamak. katmerli yalnızlık.

sonra  da diyorum" havalardandır bunlar yaa " . güneşi görmeyeli günler oldu. özlemiş midir beni acaba?

"imkansızın şarkısı haruki murakami" nin kitabını yeni bitirdim. "elif şafak ın ustam ve ben " ine bir girizgah yaptım. biter birkaç güne. güneşi, huzuru belki kitapları bulurum ümidi hala yeşil, inanılmaz soğuğa rağmen.

20 Aralık 2013 Cuma

karalama....

eşcinselliğin hala arafda kaldığı bir dönemin çocukları olarak geçmişin şanslıları, geleceğin bahtsızları rolünu gayet iyi oynuyoruz aslında.

hayatımızın yedi rengini hiç bir metaforda kullanamadan bir bayrağın üzerinde taşıyanlar da var. sadece birinde kulaç atmaktan yorulmuşlar da

eşcinsellik bir aşırılığın yaşanması değil mi bir bakımdan.

duygu....

şundan yüzde yüz eminim ki birkaç istisna dışında tüm eşcinseller aşırı duygusaldır. ya da aşırı mantıkçıdırlar.

renkler bazında ya çok renkliyizdir. ya da tekilizdir griden ibaret.

tanıyamadım itidali sağlamış bir eşcinsel.

ortada olmanın kaderi bu sanırım yaşananlar hep birer uçta olmak zorunda oluyor.

ki fizik haklı çıksın. ki denge sağlansın. araf az biraz da olsa cennete veya cehenneme yaklaşsın. alacakaranlık ya geceye ya gündüze evrilsin.

beklentimiz bu belki de.

ya da değildir. saydığım onlarca ya....ya lardan birini farklı seçmiş olmamız bizi uçlara taşımıştır.

kim bilir.

belki de ben yalnızımdır sadece bu arafta. sadece ben duyumsuyorumdur hissizliği. yada hissetmekten korkmayı tek ben yaşıyorumdur kendi kabuğumda.

başka kabuklarda varsa böyle bir kahraman. beklerim kabuğuma

sağlıcakla....

13 Aralık 2013 Cuma

acı gerçeklik darbesi

selamlar

iş arkadaşlarımdan bahsetmiştim. malum hepsi gençler. en büyüğü ile aramıza 7 yaş var ki bu bile 35 i geçmez demek.

ama şöyle bir denk gelme yaşandı. bir ay içerisinde dört iş arkadaşımda baba oldu. demek kedilerde olduğu gibi bizimkilerin de zamanı var diye az düşünmedim. bunu yazmamdaki sebep ise elbetteki babalık kutlaması değil. bu gün yaşadıklarım.

iç anadoludan gelip hanımının işi sebebiyle buraya yerleşen bir arkadaşımın oğlu bugün doğdu. yakınları yetişememiş. ani bir şekilde doğum olması gerekiyormuş.- olayları çok bilmediğimden miş li kip kullanıyorum.- yalnız gitmesin dedim hastanede buluşaşalım demiştim önceden.

sabah sekiz de tüm ayazı suratımda hissederek hastaneye gittim gelen telefonun üzerine. saat on iki gibi kapı açıldı arkadaşımın ismi söylendi. ilk  kez baba olmanın heyacanı mı yoksa "olum şimdi napcaz biz ya" düşüncesinin korkusundan mı lap diye yığılıverdi garibim yere.

çocuğu bana verdiler.....

***

o an ! anlatamam. gri mavi arası bir çift göz bana bakıyor. eller sarıldığı bezin dışında kıpır kıpır. yeni doğmuş bi bebeğin buruşukluğu yok üzerinde gayet dinç. kollarımda tuttum öyle. sonsuza kadar da tutabilirdim. saç diplerimden ayak tırnaklarıma kadar çok enteresan bir hale büründüm." alıp bunu kaçsam" bile dedim içimden.

arkadaşımı bu sırada müşahade odasına almışlar serum takmışlar tansiyonu çok ani düşmüş. heyecandan muhtemelen.yemek de yememiş. hemşire çocuğu almak istedi ama babası görmedi daha dedim. " siz değil misiniz " dedi. "bensem bu gariban niye bayıldı" dedim sessizce ama duymuş ki sırıttı baya bi. ya da daha farklı bir şeydi bilemiyorum.

babasına uzattım." al bakalım aslan parçanı" dedim. sadece tuttu bir kaç damla yaş düştü gözünden. ne düşündü bilemedim.

bilmek de istemedim çıktım hemen. sonrası standarttır muhtemelen. ama şunu biliyorum ki ben baba olmak istedim. o an istedim yani. bir çocuğu baştan, mudahalesiz yetiştirmek, ufkunu açmak yükselmesi için basamak olmak istedim. bana baba desin, derdini anlatsın. gece bana masal anlattırsın korkunca yanıma gelsin. beraber yemek yapalım istedim. okul toplantılarına katılıp diğer velilere farklı elbiseler giydirelim zihnimizden bunu istedim. fikirlerimiz bile aynı paralellikte gitsin istedim.

ve hala istiyorum....

 ve bu isteğin acı gerçeği ile çetin bir çatışma içerisindeyim....

neredeyse imkansız gözükse de istiyorum. bir gün gerek bir beraberlikle gerek yalnız baba olmak istiyorum.

bakalım belki gelecekte belki vardır böyle bir süpriz. yalnız ebeveyn olunur ya da uygun bir partner ile bu karara varılır. bakalım neler gösterecek hayat.

görüşmek üzere ...

6 Aralık 2013 Cuma

karalamalar....

tüm kıyıların tükendiğini bilmek onu ararken nasıl bir umutsuzluksa öyle bir ruh haliyle yazıyorum bunları.

hepsi pek bir olumsuz olabilir yazdıklarımın ya da aşırı.

"her şeye sabır. tamam amenna. lakin şu zamanın çıldırtıcılığına sabır en zoru" mahiyetli bir yazı okumuştum geçenlerde.

 zamanın çıldırtıcılığı...

son zamanalar da sürekli geçmiyor dediğim zamanın takvimlerdeki hızlı kayışını hatta usta manevralarla rafting yapışını izlediğimde "neden bu kadar hızlı geçiyor" hayıflanması sardı tüm benliğimi

üzüntümü bile gerçek zamanlı yaşayamazken ya da sevincimi. her daim gecikmeli... geçmeyen zamandan daha çıldırtıcı değil mi bu durum ?

her iki ihtimalde de  zaman olgusunun yıpratıcılığı söz konusu. suların kesilmek üzere olduğu bir anı hatırlayın küçüklüğünüzden. oluk oluk akmasını beklerken serçe parmağınızı kalın gösterecek bir su dolar avcunuza. ya da yine bir su kesintisinden sonra normal debisinde beklediğini su birden öksürmeye başlar." hay " lı cümleler kurarız bazen usulca bazen komşuları da şahit tutarak.  bu iki durumda çıldırtıcıdır. ortası değil. aynı günümüz zamanı gibi...

hem zaman deyince neden hep " su " lu örnekler veririz ki. akışkanlığa atıfta bulunmak mı amacımız? kan akıcı değil midir? ya da irin? onlar başka metaforlara mı gebe? ya da  onların susuz birer hiç olduğunu biliriz de ondan mı ses etmeyiz zamanın her türlü serkeşliğine rağmen onsuz anlamsız olacağımızı bildiğimiz gibi.

görüşmek üzere

30 Kasım 2013 Cumartesi

gündem dışı

selam dostlar

gündemim herkesin malumu. her konuyu evirip çevirip eşcinselliğe bağlamak. yoksa kendimi kendime ihanet etmiş gibi sayıyorum.

ama son zamanlarda bu gündemin dışına çıkmam gerekti. çünkü dershanem kapatılıyor. iş meselesi değil kaygım. iş bulurum bir şekilde. zamanında pazarlarda iyi su satmışlığım vardır. bu sefer limon satarım, mandalina satarım. bulurum bir yolunu.  burada hayatı kayan çocuklar benim endişem.

gerçekten hayatı kayan diyorum. iyi bir lisenin iyi bir üniversiteye en büyük destek olduğunu biliyorum. iyi bir üniversite de başta maddi olanakların yanında eğer doğru kullanılırsa birbirinden güzel kişilik özellikleri yüklenmenin temeli benim gözümde.

böyle bir virajda imkansızı arzulayan eğitim yönetimimiz çocukları desteksiz bırakmakta kararlı.

evet dershanelerin delice para almasına en başından beri karşıyım. olması çok büyük bir  rahatsızlık. ama yeri boş kalacaksa doldurulamayacaksa neden ortadan kaldırılıyor ki.

neden birilerinin  isteklerine kurban oluyor ki bu çocuklar.

soru işaretlerinin yerine noktayı seçmem cevapların aslında bilindiğinin göstergesi olsa da küçük çabam duyulmuyor. velilerimizin desteği de olmasa acaba ben mi sorunluyum diyecek kadar kendimden şüphe duymaya başladığımda inkar edilemez bir gerçek.

cümlelerimin dağınıklığı fikri yorgunluğumdan geliyor. dün sınavdan çıkan çocuklarımın arasında  İngilizceyi ve matematiği eksiksiz doğru yapabile yok. iki ayda sekiz konuyu yetiştirebilmek bile bir mucizeyken tekrar etmek konuları sindirmek kimin haddine.

çabamı gören görüyor. her şeyi de ona bırakmaktan başka elimden inanın bir şey gelmiyor.

şans dileğin dostlar. bu çocuklar eğitimin anlaşılmaz sistemine kurban gitmesin.


3 Kasım 2013 Pazar

karalamalar



Aşk nedir  ki ketçap sıkılıp yenir mi?  Gitti mi aşk yol iz adres bırakmadan?

Cevabım  “hayır”. Aşk ister  çocukluğa vurdurularak görmezden gelelim, ister  okuma yazma bilmediğimizden elimizdeki adresi okumadığımızı itiraf edemeyelim; yanı başımızda her zaman.

Rüzgarın söğüt tohumlarını taşıyışında baharları. Tuz kayası yalamış uzun kulaklı bir oğlağın su yalağına koşmasında. Baykuşun yuvasında belki ya da kaplumbağanın kabuğuna çekilişinde  her korktuğunda. Hiç olmadı bir kurbağa vıraklamasında dere kıyısında. Aşk bizle hala.

Kaybolan şey aşık olanlar. İsa Mesih gibi göğe kaldırılan aşk değil, aşka ev sahipliği yapan bedenler. İsa bile iki bin yıl oldu gideli, aşıklar kim bilir ne zaman dönerler.

1 Kasım 2013 Cuma

kişisel sorunlar

selamlar dostlar

malumunuz enteresan insanım. narsistliği iyi tanımlayan ama biriyle muhabbet sırasında sürekli kendinden bahsederek bıkkınlık doğuran bir narsistim. ya da ...... diyerek örnekler çoğaltılabilir. enteresanlıklarımın bini bir para.

ama biri varki hakikaten acınası."kendimi temize çıkarma". uzmanlık alanlarımdan birisi. eğer vicdan azabı çekiyorsam şıp diye sıyrılma mekanizması-psikolojiye yeni terim- geliştirip akça pakça bir çocuk oluveriyorum.

bu mekanizmalardan biri de kitaplarla alakalı. kitap okumak en büyük tutkum. en yoğun anlarımda dahi mutlaka okurum. zaman yaratır yine okurum. üniversite yıllarımda muhtevası uhreviyat olan eserlerin yanında ayda on beş yirmi kitap bitiriyordum. burası çok güzel hatta gurur verici. ama o on beş yirmi kitabı nasıl tedarik ediyordum? buyrun asıl sorun burda.

ailemden para alamıyordum.  2007 de bursum 160 tl idi ve ev harcamalrı için 100 tl ayırıyordum. 60 tl yol ve şahsi ihtiyaçlarım için ayırmıştım. liseden alışkanlıkla kitapçıları gezerken iştahım kabarıyor ama cebimdeki ayrılmış paranın yetmeyeceğinden kuşkulanarak dışarı çıkıyordum. ateş pahası kitaplar.

cengiz aytmatovun tüm eserleri 200 tl lik bir paketle satılıyordu o zaman. aylık geliri 160 tl olan için büyük para. ama içimde ukde de kalmıştı. arkadaşıma açtım durumu. gel seni bir yere götüreyim dedi. merdiven altı bile sayılamaycak bir mekanda en pahalı kitabın 4 tl olduğunu öğrenince halimi görmeliydiniz. nerden gelir nereye gider bu kitaplar diye sormadan dadanım tüm kitaplara. yıllarca aldım okudum sakladım. aldığım kitapların korsan olduğunu farkettiğimde 42 koli kitabım vardı. o andaki vicdan azabımı tarif edemem. 42 kolilik hırsızlık. ne yapacağımı bilemedim. ve bir hafta içinde yeni bir mekanizma geliştirdim." okumayaydım da  cahil mi kalaydım" şeklinde özetlenecek mekanizamam aslında ne kadar okursan oku eşekliğin baki kalacağının göstergesiydi.

üniversite üçten sonra orjinal kitaba terfi ettim. çok zorlanarak. kitaba param yetmiyor. para bulmak için çalışıyorum. o zaman da kitaba vakit kalmıyor. kütüphaneler ise benim için hiç bir zaman iyi mekanlar olmadı. kitaplar benim olmadı mı okuyamam. yazmalıyım çizmeliyim. parçam olmalı benim o yapraklar.

eve dönerken 29 koli orjinal kitabım olmuştu. hepsi en azından bir kere okunmuştu. - taşırkenki halim içler acısıydı-

şu anda 42 kolilik emek hırsılığı için hala birşey yapmıyorum. o yazarların hakkını nasıl öderim ne yapmam lazım hiç bilmiyorum.

ve beni bu düşüncelere sevk ettiği için sevgili kaan a teşekkür ediyorum. geçen yazısında kürk mantolu madonnadan bahsetmişti. 2 buçuk saatte bitti kitap. alalı bir hafta olmadı daha ama 3.kez okumaya başlıyacağım. okudkça eskiler hortluyor. hortladıkça sıyrılma mekanizmalarım yıpranmış helde çeşitli vızıltılar çıkartarak çalışmaya başlıyor. bakalım sonumuz nereye gidecek.

görüşmek üzere dostlar

26 Ekim 2013 Cumartesi

yazı çaldım geldim.


dostlar

bildiğiniz haberli olarak bi yazı çaldım.:) ama kopyala yapıştır yapmak da ayıbıma gitti. en iyisi şu yöntem.


TIKLAYIN

görüşmek üzere 


iyi okumalar ...

14 Ekim 2013 Pazartesi

süt liman


Merhaba dostlar

Yaşamak ya da yaşamak diyordum bu sıralar. Fiiliyata dökmek ya da dökmemek.  Med cezir hep .

Yaklaşık iki yıldır mesajlaştığım biri var.  Özgür ruhlu bir sanatçı kendisi. Alanında çalışmaları mevcut. Duygularıyla hareket eden, kıpır kıpır farklı birisi. Şu zaman kadar çokça yazışmamız olmuştur.  Onunla bir konuyu tartışmak konuşmak bende çok farklı etkilere sebebiyet veriyor.

Yaş olarak otuzların ortalarında olmalı. Bende onunla görüşürken süt liman bir denizde ilerliyormuş hissi doğuyor. Kendisi o kadar hareketli ben o derece  agresifken fikirlerimiz birlikte duruluyormuş gibi bir hisse kapılıyorum. Ondan duymadım bunu ama ben böyle algılıyorum.

Bu güne kadar bir birliktelikte hep yapboz ilkesine inandım. Birbirinin zıddı olan parçalar hep bir bütünlük arz eder dedim herkese. Ve şimdi bu mesaj arkadaşıma karşı da “ acaba beni bütüne erdirecek parça bu mu ?” sorusunu sorduruyor yaşadıklarım.

Mantığımı susturamadığım konu ise mesafe. İstanbul da yaşıyor ve hiç yüz yüze görüşmedik. Fotoğraflarımızı gördük seslerimizi duyduk ama ötesi olmadı. Ya büyü bozulursa ? ya bir ömür bile biçemeden bilincimin dinlediği sahili kaybedersem. Bilemiyorum.

Şans dileyin. İşler yolunda gitsin ve İstanbul a taşınayım.  Artık iki varlığı tek yapmak istiyorum. Birbirinde kaybolan bir bütünün yarısı olmak istiyorum.  Umarım o da bunu istiyordur.

Görüşmek üzere dostlarım



9 Ekim 2013 Çarşamba

iş arasında dizi

selamlar

malumunuz "koş koş ımtırak" olduk bu yıl. yorumları bile yanıtlayamıyorum. hepisine külliyen yazıcam.

gelelim nasıl rahatladığıma bu yoğunlukta. daha çok yastığımla haşir neşir oluyorum. malum bir de açık öğretim dersleri var. geçen iki dönemde de yüksek ortalama vardı onu düşürmeme gayreti mevcut. ama herşeye rağmen yeni dizilere de başlamadım değil.

ilki "sleepy hollow". fantastik kurguya sahip dizimiz. büyü, incile atıflar içermekte. bu eksende de devam edecek sanırım. başrol abimiz tam bir nefes kesen. - ya bu arada bundan önceki yazımda ben bahsettim mi? hatırlamıyorum. çaktırmayın artık. -  setler dışında öyle çok gideri olmasa da filmde hakikaten on numara bi dövme şey ettiririz olur yani buyrun efenim görseller

((( görsel ekleyemedim elim ayağıma dolaştı bi tıklarsanız)))





diğer dizimiz" witches of end east" konu bildik. cadılar ifşa olmalar. az biraz sabrina gibi durumlar. bol görsel efekt. ama fantastik severlerin takibine değer. birde hele bir kayın var ki - kızımızın nişanlısının kardeşi oluyor bizim buralarda kayın denir de - oyyyyy oyyyy dersiniz. daha önceden projelerini takip ettiğim birisi. daniel di tomasso rüyaların adamı. neyse.



((( görsel ekleyemedim elim ayağıma dolaştı bi tıklarsanız )))

eşcinselliğini kabul etmiş ama yaşama konusunda tereddütleri olan bir manik depresif olarak ben bol bol fotoraf bakıyorum anca budur :)

dizileri tavsiye ederiz. ek olarak" tvd" nin yan kolu mahiyetli "the originals " ve erotik sahneler barındırmasına rağmen sosyolojik ve psikolojik yönleri ağır basan bir dizi " masters of sex " izlenesi

birde eski dizilerden haven mevcut ki başrol abimiz artık daha bir serkeş rolünde olduğundan sakalları hepten hepten kendimi kötü hissettirmeye başladı. yakında oda rüya misafiri olursa hiç şaşırmam. birde chicago fire başlıcak bu hafta. taylor kinney bakalım imaj değiştirmiş mi?


görüşmek üzere dostlar

5 Ekim 2013 Cumartesi

kanguru yazı :)

merhaba

uzun zaman oldu farkındayım. yazacak şeyler oldu. yazmadım. biriktirmedim de. ama bi yazmak geldi içimden.

öğretmendim. hala öğretmenim ama artık kordinasyon müdürüyüm de . kafamı kaşıyacak anım bile kalmıyor. o sebeple bloglarınızı da takip edemiyorum.

hepten hayırsız çıktım anlayacağınız.

işim dolayısıyla geziyorum sık sık. ankara, antalya, hafta da bir izmir, aydın. derslere girmekten daha yorucu. tabi birde bunun yanında haftasonları da derslere devam ediyorum paslanırım endişesiyle.

herkese ayrı ayrı hal hatır sorasım var. herkese koşasım. manik depresif diyorum kendime. cuk diye oturuyor. geçen ay sönüş balon gibiydim. şuan iş konusunda durmak bilmez bir enerjim var. son üç gün toplamda beş saat uyudum sanırım.

ama iş özel hayata gelince. karınca daha marifetli kaplumbağa daha hızlıdır diyorum. anladınız siz

25 yaşını doldurdum geçtiğimiz günlerde. durup bakıyorum da kendimi hiç de öyle olgun hissetmiyorum. bir yanım ve hatta diğer yanımın yarısı hala zıp zıp sıplayan bir çocuk. çok hayra alamet olmasa da iş konusunda bana baya bir artısı oldu bu durumun.

kelli felli göbeğini örtmek için kullanılan bez ile gemi yelkeni yapılacak öğretmenlere güncel meseler hakkında genç nesil hakkında seminerler düzenliyorum. aydından bir öğretmen " valla hem genç hem güzel konuşuyor.bir yaşıma daha girdim " diyor." aman hocam bir yaşınıza daha girerseniz doğal tarih müzesine göndermek durumunda kalıcaz sizi" diyorum. gülsün mü laf mı söylesin bilemiyor.

eşcinsellik konusunda hala bi bocalama içerisindeyim. önümü göremiyorum. şu sosyalojiyi bitirip, aile danışmanı olmayı bekliyorum. bu şekilde manisadan uzaklaşabileceğim. yeni bir atmosfer beni kendime getirecektir. sorunum eşcinselliğin kabulu değil. pratik hayatta bunu yaşamak mı yaşamamak mı? çünkü iki başlı olmak çok yıpratıcı

havalar soğudu kendinizi koruyun dostlar. seyrek yazsam da aklımdasınız.
güzel günler hepimizin olsun.



12 Eylül 2013 Perşembe

karalamalar


Pesimistim bu aralar. Tüm bardaklar boş nedense.  Geçmişe köprüler kuruyorum sık sık.

Aklıma geldi ilkokul üçüncü sınıftayken bir komşumuz vardı. Toplam sekiz karo taş sığan bir merdiven  holünün karşısındaydı kapıları. Annesi  babası öğretmen. Tayinle gezen bir aileydi. İki yıl kaldılar ve taşındılar. Kim bilir nereye tayinleri çıktı.

Yaşlarımız aynıydı. Bembeyaz teni gür siyah saçları vardı. “anne salça ekmek salsana”  diye bağıran tayfadan. Ben balkon çocuğu olarak hep izlerdim yukardan.  Gel zaman git zaman farklı okullarda olmamıza rağmen ödevlerdi oydu buydu derken  sekiz karo taşlı koridoru sık sık tepmeye başladık.

El ele tutuşup öyle ders çalıştığımızı hatırlıyorum. Arada öpüştüğümüzü bir de.  Okulda beslenmesini artırıp bana getirirdi bazen.  İlk baharatlı çubuğumu onunla tatmıştım bir beslenme artıkları buluşmasında.  Daha hiç bir şey bilmezken-ki biliyorsunuz ben heteroseksüel bir birleşmenin olabileceğini sekizinci sınıfta öğrendim. Lise de başımdan kötü olaylar geçtiğinde bir erkeğin bir erkek ile cinsi münasebette bulunabileceğini  fark ettim-  bunları yapmak, yapabilmek.” Evet ben eşcinselim” dedirttiriyor bana.

Yeni mi farkına vardın aslanım diyenlere. Yeniden sorgulamaya başladığımı söylemem gerek. Eşcinsellik nedir? Ucu nereye açılan bir tüneldir?  Bu sorular uyku öncesi üstümü örtüyor artık. 

Düşlerimde gemilere binip aramaya gittiğim o akça pakça komşu çocuğunu kim bilir nerelerdedir bilinmez ama. Bana yeniden eşcinsel olduğumu kanıtladı. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü mü zaman da bunu kanıtlayacak.

7 Eylül 2013 Cumartesi

popcorn time

merhaba dostlar

bu gün bir film izledim ve paylaşmak istedim.eşcinsel temalı olan filmimiz tek dilli ve ibranice.daha önce ibraniceyi diğer dillerin eşliğinde duymutuk.ama sadece ibranice bir film izlemek dil kökeni bakımından arapçaya olan benzerliğinden ötürü oldukça tanıdık geldi. sonuçta semavi dilller statüsünde.

filmi izlediğinizde yahudi kültürüne ait öğelerle de karışılaşıyoruz. tesettür, aile içi iletişim, ibadet ve yaşam uyumu gibi kavramlar da gözlemlenebiliyor.

"einayim petukhoth" filmimizin orjinal adı. "eyes wide open" ismiyle ingilizceye çevrilmiş. divxplanette uygun altyazıları mevcut.torrent kullanarak indirip izleyebilirsiniz.

film aslanda hiç yabancı olmadığımız homofobi ekseni etrfında dönüyor. ve mükemmel tespitler yapılıyor.

"tanrı ( Yahve) onu böyle yarattıysa , oda o şekilde ona hizmet etmeli" anlamı taşıyan replik, sadece bir yahudi öğretisi değil, tüm insanlığa ait evrensel bir anlayış olmalı kanaatini pekiştirdi bende.

iyi seyirler dostlar

2 Eylül 2013 Pazartesi

...


İyi  geceler

Bi arkadaşa bakıp çıkıcaktım edasıyla yazıyorum.  Sevgili o gay umarım askere hala gidememişindir ve bu iletiyi okuyorsundur. Geçenlerde bahsettiğin filmi izledim. The perks of being a wallflower  

Şu an yüz bölgemden salgıladığım tüm sıvılar birbirine karışmış durumda. Ne kadar mutlu sonla bitse de 38 defa ard arda dualar boby için i  12 kez de kız kardeşimin hikayesini izlemişim etkisi yaptı. Altın vuruş diye buna derim.

Hemen dön gel de şu askerlikten, daha çok öğreneceğim senden  ( tam kafiye oldu bak bi de)

Görüşmek üzere….



tavşan yazı

merhaba

çok zıplayan bir tavşan yakaladım bu kez. :) o kadar çok konu birikti ki.hepsini anlatayım dedim. sonra biraz dinlenirim belki blog da dinlensin hem

son iki haftadır enerjim yok gibiydi. kardeşimin gazıyla oraya buraya gidiyordum. ama şu son üç gün yedek batarya da işe yaramıyor artık. havalardan herhalde.

eylül girmiş bulunmakta. benim ayımdır eylül. hep süprzlerle dolu. yağmur yağabileceği gibi, güneşte gösterebilir yüzünü. hep şaşırtır beni eylül. küçükken bir tezim vardı. herkes kendi doğduğu ay ı  sever diye düşünüyordum. belki de doğrudur. kimbilir

kardeşimi yolladık istanbula. okucak büyük adam olacak diye bindirdik arabaya ya hayırlısı. büyük adam olmasa da gözümde hep büyük benim. kurban bayramında gelir muhtemelen. memnun kalırsa gelmez belki de.

"graceland" diye bir diziden bahsetmişmiydim bilmiyorum. uzun bir süre izlemeyip biriktirmiştim. ardarda 8 bölüm izleyip altın vuruş yapınca etkisinde kalıyorsunuz. jenerik müziğini çok sevdim. birkaç saniye sürse de hoş ve orjinal. izlemeyenlere tavsiye edilir.

mailime son yazılarım hakkında bir kaç yorum gelmişti. "madem din iman diyorsun. neden buralarda dolaşıyorsun. biscolata erkeklerini paylaşıyorsun" gibi sorular cevaptan daha ziyade bir izah hak ettiğinden değinmeden edemedim. ahireti düşünmem islam kaynaklarna ilgi göstermem insan olduğum gerçeğini değiştirmez. arzular istekler hala mevcuttur. dini bir yaklaşıma sahip olma durumu kusursuzluk beklentisine sebep olmamalı.

geçen hafta toplantılar için izmirdeydim. çalıkuşu mevkisinde bir arkadaşımın evinde kaldım. bir ara depresiften o mekanın ismini duymuştum. bol bol depresifi andım gezerken. ayrıca kemeraltını ve ikeayı da gezdik. kemer altından nefret etsemde ses çıkartamadım. ısınamadım. çok kalabalık olduğundan ya da katlı otaparktan girilince ikinci dünya savaşından kalma boyaya sahip binalarla karşılaşmış olduğumdan olabilir.

ve son olarak, eylülün ilk günü dağa tırmanmaya karar verdik. dört kişi. eğlenceliydi. birkaç resim paylaşmak istiyorum. ayakların olduğu resim sevgili peer ole den etkilenerek çekilmiştir. telif hakkını ödemek lazım.:)








30 Ağustos 2013 Cuma

düşünce seansları - yorum cevapları

dostlar

bir önceki iletiye bolca yarum gelmiş. eksik olmayın. her birine cevap yazmaktansa toplu bir cevap yazmayı yeğledim. umarım sorun olmaz.


öncelikle sevgli eflatoon rengi. olayı derinlemesine açmış. teşekkür etmek lazım. ulaşılması gereken bir ufku işaret etmiş bana. karınca misali menzile ulaşmak niyetiyle yola çıkmak .hedefe ulaşılmasa bile o yola baş koymak niyetim.


olasılıkları severim. on üzeri üç e kadar olan tüm ihtimallerin gerçekleşme ihtimaline inancım tam. biri bana binde bir ihtimalle hayatının aşkını bulacaksın dese beklerim. beklemek yeterli değil derlerse çaba sarfederim.


aşk matemetikle ifade edilmez belki ama matemetiğin kendisi aşktır. hiç anşalılmayan ifadelerin doğaya olan onları açıklamaya çalışan aşktır. - ya da ben böyle görmek istiyorum-

elimdeki şartlar altında en iyi şeyin beklemek olduğunu hesapladım ya da inandım. en karlısı bu olacaktı. arzular resimler çizerken zihnimde mantığım bir sürrealiste yapılan eleştiriler yapıyor bu eserlere.

öncelikle arzularımla mantığımı aşık etirmeli değil miyim önce ömürlük ardından sonsuz saadet adına ?


olasılıklar içinden yeni bir ihtimali seçiyorum aslında ben . yolların kesişmesi için beklemeyi. yeri geldiğinde göstereceğim çaba için enerji biriktirmeyi.

mutlu olmak için kalbimi büyütmeyi; bunun için de mimarlık bilgisi öğrenmeyi seçiyorum.

ki gelen rahat etsin. ki gelen benden daha mutlu olsun. ki gelen gitmesin.


27 Ağustos 2013 Salı

düşünce seansları


Merhaba dostlar

Son birkaç yazıdır hafif dertli olduğumdan haberdarsınız.  Olmamak elde değil. Rüyalar, yeni arkadaşlar, umutsuzluklar birbiri ardına tren edasıyla salınırken aklımda , ister istemez bir performans düşüklüğü peyda oluyor.

Bu tür durumlarda dini kitaplara yönelirim. Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır. Kimileri film izler kimileri nakış işler kimileri daha başka şeyler. Ben ahiret kavramı üzerine yoğunlaşmayı daha verimli buluyorum. Zamanında züğürt tesellisi olarak isimlendirilen bir durum olması züğürtlüğümün delili olsa da seviyorum bu yöntemi.

Okurken bir durumla karşılaştım, hemen kendime yordum, çıkarım yaptım. Sonra arkadaşlarla da paylaşmalı dedim .  metin aslen olmasa da aklımda kalan kadarıyla şöyle:

“Dünya fanidir.  Bu fanilikte ya arzu ettiğimiz bizden önce biter bize elemi kalır ya da arzu ettiğimize doyamadan biz biteriz yine doymamış oluruz.”

Durdum, düşündüm. Ne istiyorum? Ömürlük bir aşk, bir ruh eşi, bir hayat arkadaşı. Bulsam iki ihtimal var. Ya ben önce gideceğim. Doyamadan, ya da o önce gidecek arkada elemli beni bırakıp. Demek ki arzu edileni tam olarak doyurmam mümkün değil. O halde takılmam zaman kaybetmem boş gibi duruyor.

Elbet gönül istiyor. Sevmek sevilmek. Beraber bir hayat kurma. İmkanlar dahilinde olması durumunda bir çocuk. Bunlar hep hayalim. Ama mümkün olması çok düşük olasılıklara sahip. Düşük olasılıklara sahip bir mesele beni getirisi çok az olacaktır.

Dostlar tespitlerime katılmayabilirsiniz. Çok kolaya kaçılmış, erkenden pes eden, cesaret arayan birinin yapması gereken en son şey olarak görebilirsiniz. Ama olasılığı daha çok olan şeyler için çaba sarf etmek, az olasılıklar için oluruna bırakmak durağan sularda dinginleşmek diye düşünüyorum.

Sağlıcakla


21 Ağustos 2013 Çarşamba

yok mu bi mutlu sonla biten hikaye

efendim uzun bir başlık oldu farkındayım ama durun dinlenin arada okuyun bu yazıyı.

malum zümre toplantısındayım dediydim. biz matematikçiler bir odada toplandık. en ipe sapa gelmez meseleleri tartışırken yan odamızda da fenciler varmış. sayısalcıyız ya bişey olursa hepsi birden gitsin mantığımı var artık bilemiyorum.

aralarda, ağaç altı ortak toplantılarda fen zümresinden bir arkadaş edindim. sigarası olmadığından beraber takılıyoruz. büfeye beraber gidiyoruz. ortak payda bol. çok beyfendi birisi. ilk tanıştığımızda kesin eşcinseldir bu dedim. sonra  bir yerde okuduğum yazı geldi her zamanki gibi aklıma..

"bir hırsız çevresindeki herkesi hırsız zanneder. çünkü o gözlüğü çıkarmaz hiç gözünden."

daha sonra dedim" ımtırak olumm herkesi eşcinsel sanma. beyfendi adam kibar çocuk. ama eşcinsel değildir."  tam böyle düşünürken abimiz "ımtırak sana bir şey söylemem lazım " dedi. "buyur abi "dedim. -adam 34 yaşında. ama görseniz kardeşim sanırsınız.- " ben eşcinselim" dedi. önce bi arabaya atlayıp manisayı şöyle bi turlayasım geldi. "ben dediydim" diyerekten. sonra dedim "acaba zarf mı atıyor" hiç kapak kaldırmadan. "olur abi senin için dert değilse ne şanlısın" " birazcık dert oldu" deyince aklımdan binbir senaryo geçti. aids den tutunda belalı sevgiliye kadar bir çok olasılığı düşündüm. neden sonra " aman abi en büyük derdin bu olsun. ne kadar şanlısın her iki cinsiyeti de anlıyorsun" dedim gülerek. ama işler iyice sarpa saracak gibi me geldi. çıktı da

çantasından  bir zarf çıkardı. uzattı. "pazar günü müsaitsen gelirsin" dedi.

bir baktım adam evleniyor. "ama bu....." dedim. kaldım. "derdim bu işte" dedi.

nutkum tutuldu. elim ayağım birbirine girdi. sadece" çok zor" diyebildim. gözümden akan yaşlar daha farklı şeyler söylemiştir eminim. " ne oldu " bile demedi. sadece sarıldı.

hakikaten neden ağladım ki ben. eşcinsel birinin evliliği beni hep intihar haberi almış gibi sarsar. özel olmayı bir çok şeye feda etmenin adıdır evlilik. ya gelin? onun hayalleri ? soramadım bunları. sadece " gelirim" dedim.

cenazeye gitmek gibi olacak benim için.

not: abarttığımı düşünebilirsiniz. ama eşcinsel birinin evliliği sorunsuz halledebilmesini hayal edemiyorum. zaten boşanmış bir ailenin çocuğuyum. en ufak bir sorun bile çocuk üzereinde onarılmaz yaralar bırakırken. baştan sorunlu bir evlilik ne kadar gelecek vaad edebilir ki ?

19 Ağustos 2013 Pazartesi

yeni iş dönemi

dostlar
yeniden iş yerimden merhaba diyerek sesleniyorum sizlere

tatil sürecini arkamda birşekilde bıraktım- ya da öyle sanıyorum - şimdi yeni işler yapma zamanı diyerek bu yılki yol haritamı belirleme gayreti içerisindeyim.

şu iki hafta içinde herşey netleşir gibi. önümüzdeki hafta zümre toplantıları silsilesiyle işgal edilmiş olsa da hedeflerimi az çok belirlerim sanırım.

herşey gönlümüzce olsun.




17 Ağustos 2013 Cumartesi

ortaya karışık


Merhaba

Şu son iki gün doğumu ne kadar enteresan bir kişilik olduğumun kanıtı gibi. İstanbul, gezmek, arkadaşımla yaptığım eşsiz sohbetler. Hepsinin yanında mısır. Ve bunlara ilave bir yanımın aşık olma çabası. Üstelik bir heteroseksüele

Ya diyorum ben de kişilik bölünmesi var. Ya da hiçbir duyguyu dolu dolu yaşayama, etkinse girememe,  tüm evlerin sadece koridorlarını dolaşma gibi  enteresan bir huyum var. Karar veremedim.

Şuan şiddetli yağmur başladı. Hava da benim gibi sanırım; bir güneş, bir yağmur.

İstanbul da son günümü arkadaşımın tatili bitmesinden dolayı onun işyeri civarında geçirdim. Akvaryum merakım turkuazoo ya çekti beni. Daha önce gitmiştim. Ama erkek arkadaşımlaydım. Balıklardan ziyade onu izlemiştim. Bu seferinde balıklar ve ben vardık. Vatozlara bakıp bakıp “ suyun içerisinde bile uçabiliyorlarsa, ben eşcinselliğimle mutlu da olabilirim. Arzularıma, bir aile kurmaya, yaşadığım coğrafya içerisinde topluma entegre olmuş bir eşcinsel profiline sahip olabilirim.” Dedim.


Tabiî ki ikea yı gezdim. Bal peteği şeklindeki aynalardan alıp Manisa ya getirdim.-sanki İzmir de yokmuş gibi- hemen bir fotoğrafını çektim.  Gece 22:30 da da geri dönüş başladı.

Bunlar olurken aklım hep mısırdaydı. Ölenler. Öldürenler. Tek yaptığım dua etmek oldu.  Ötesine kudretim yetmedi. Gözümden yaş sızdı arada. O kadar. Ve çok daha fazlasını hak ettiklerini bilip yapamamanın burukluğu oturuverdi gizliden göğsüme.

Bunların yanında arkadaşımın iş arkadaşı vardı. Takılırdık bazen arkadaşımla.” Sana bunu ayarlıcam “ derdi. Fiziksel olarak çekici biriydi. Tanıştık.  Ve o an gitti kafam.  Fiziksel olarak etkilemenin yanında ruhsal olarak da kuşattı beni. Bilinmezlik içinde. Gözlerinden bir derdi olduğunu okunmaktan öte direk izleniyor. Sigara üzerine sigara. Kapalı bir kutu. En son giderken tokalaştık görüşürüz dedim. Onun ne dediğini hatırlamıyorum.kulaklarım uğulduyordu. Yol boyunca ilgimi çekebilecek onlarca erkek görsem de birine bile bakamadım. ve rüyalarıma konuk olmaya başladı. Adını koymak zor ama tutuldum sanırım. İstediğim tek şey huzurlu uykusunda onu izlemek. Eksiklerini tamamlamak. ötesi yok.  Uzun zamandır hissetmediğim duygulardı bunlar.

Bir de heteroseksüel olması, bir daha görüşme ihtimalimizin çok zayıf olması gibi durumlar platonik ötesi  bir sancı olduğu olgusunu da ekliyor.


Bu üç duygunun kesişiminde yazıyorum size. İster kişilik sorunu değin ister yüzeysellik. Bu üç duyguyu da aynı anda hissediyorum. Bir arkadaştan ayrılmak, bir ülkede mazlumların acı çekmesi, birine aşka benzer duygular beslemek. İyi bir karışım değil mi?

Görüşmek üzere dostlar.

15 Ağustos 2013 Perşembe

nil 'e sesleniş


Merhaba dostlar

Dün gece eve girer girmez yazayım istedim sizlere. İsimler, bu isimlerin etkileri kalkmadan yetiştireyim arzuladım gün boyu.

Ama gün ortasında aldığım haber kafamın bir köşesinde hep arı kovasına layık bir uğultuyla serviş dışı modundaydı. Belki “ old english pub “ bu yüzden çok gürültülü geldi bana. Bilemiyorum.

Kardeşimden gelen bu haber hala tüylerimi diken diken ediyor, beni derin düşüncelere itiyor. Ne yapıyoruz biz. İnsanlık nerede, hangi çölde, hangi vahşi hayvanların arasında konaklıyor ki böyle başı dönmüşlüklere hala hissiz kalabiliyor.

Mısır değindim konu. Bir anda 2200 can. Haklı veya haksız 2200 can göklere kalkıyor. Hele birde bunların darbe karşıtı duruşları, azim ve istikrar sergilemeleri  , gözümde değerlerini çok daha arttırıyor.

Sevgili dostlar, mısırda ikamet eden bir arkadaşım dün gece internet üzerinden bir mesaj yolladı. “ sargı bezi bile kalmadı. Çarşafları yırtıyoruz, kaynatıyoruz- bazen onu dahi yapamıyoruz- sonra kurtulma ümidi olan yaralılara götürüyoruz. Bırak morfini ağrı kesiciler bile kara borsada. Elim kolum bağlı.”  

Kendisi bir şirkette çevirmen. Üç lehçeyle Arapça konuşabiliyor. Bazen  birbiriyle iletişime geçemeyen Arapları birbirine çevirdiği oluyormuş. Anlatırdı gülerdik. Şimdilerde işinin yanında direnişteki farklı lehçelerle konuşan insanlar arasında gönüllü çevirmenlik yapıyor. Olayların bizzat canlı şahidi.

“ kuzenim Tunceli de komando olarak askerlik yapmıştı.Bilirsin anlattıklarını. Çatışmalar, ölümler, korkular, canı çekilmiş bedenler. Döndükten sonra yedi ay evden çıkmadığını, sonra iki yıl  da tedavi gördüğünü de bilirsin. Ondan daha ağır şeyler görüyorum. Silahı olmayan insanı yakalayıp ateşe verdiklerine şahit oluyorum.”

Mısır …. Hüznün ülkesi artık gözümde. Annem küçüklüğünde raunda katliamını televizyonların verdiğini, anneanneme sarılıp hiç tanımadığı, kalın dudaklı siyahiler için göz yaşı döktüğünü anlatırdı. Mısırdakilere ağlayamıyorum. Gözümdeki yaşın dahi ürpertiden afalladığını sanıyorum. 

Bilmem ki firavun bu kadar zalim miydi? Bilmem ki nil nehri yarılmazdan evvel ortadan ikiye bu kadar kan akmış mıydı?  Gözüm nil de artık. Yarılıp almasını bekliyorum eli tetikte olanları, sessiz kalanları, bu gerekliydi diyenleri, her ne olursa olsun konuşmak yerine kan dökmeyi seçenleri .  duyuyor musun nil?

izlenimler...2

selamlar dostlarım

bugün istanbul da ikinci günümdü. yine dedik ki arkadaşla istisnai bişeyler yapalım. kadıköydeki antikacıları gezdik. mükemmeldi.

ilk starbucks deneyimim kadıköyde gerçekleşti ve mükemmel bir muhabbet ile taçlandı.

bağdat caddesini görmeden olmaz dediler. gittik. old english pub isimli bir mekanda takıldık. ikinci kere alkollü mekana giriyorum. bir alışamadığım bira kokusuyla bir de gürültlü olması dışında gayet güzel bir yerdi. ama illa olmazsa olmaz bir yer değilmiş bağdat caddesi. akmar pasajındaki kitap kokusuna eşlik eden kalabalık çok daha hoştu benim için.

iki günün kattığı ise; olur da bir gün istanbula taşınırsam avrupada değil, anadoluda yaşamak istiyorum. özellikle kadıköyde.

görüşmek üzere dostlar

14 Ağustos 2013 Çarşamba

izlenimler

evet dostlar bahsettiğim istanbul gezisine bugün başladım.

gezdik dolaştık arkadaşımla daha önce yapmadığım şeyler yaptık. ayasofyayı değil etrafını gezdik. sultanahmet  ve ayasofyanın arasında ki meydanın ayasofya arkasındaki sokağa bayıldım. bu ispanya kraliçesinin konakladığı otellerin önünden geçen sokağı kastediyorum.

sonra gece 12 yi geçtiğinde kadıköy kadife sokağına gittik. alkol kullanmıyorum. ama o sokakda kendimi çok rahat hissettim. çıplak gezsem hiç kimse dönüp bana bakmazdı bile. sebep nedendir bilmem. çok mu içmişlerdi, yoksa çok mu vurdumduymazdılar.

bugün gezerken ne kadar boyun sevdalısı olduğumu yeniden keşfetmekle beraber, dövmenin üzerimdeki etkisini hayretle izledim.- hele böyle gömleğin yakasından yarısı görünen yarısı görünmeyen dövmeye sahipler yok mu? -


ve son tespit. istanbulu çok gezmiştim. heteroseksüel arkadaşlarımla, sevgilimle, ailemle. ama hiç biri eşcinsel bir arkadaşlar gezmek kadar zevkli değildi. mutlaka deneyin. metrobüse adam kesmek için binin. birbirinize eleman beğenin. tanımadığınız adamın peşinden gidelim diye yolunuzu kaybedin. kültürel gezmeden daha mı güzel oldu ne :)

bir de bir gün resimdeki karakterlerden biri ben olsam :) çok mu şey istemiş oluyorum acaba .kesinlikle çok şey ama ne bileyim belki olur dimi ama

sağlıcakla dostlar

9 Ağustos 2013 Cuma

istisnai bayram

can dostlar selemlar

bayramınız en güzel şekilde devam ediyordur umarım. ilk gün açısından hayatımda geçirdiğin en enteresan bayram oldu  diyebilirim. hemen anlatmaya başlıyorum.

öğrencilerimden birisi "......bayramın kutlu ola...... " şeklinde bi mesajın sonuna hocam size bi bayram hediyesi yolluyabilirmiyim dedi." yolla bakalım aslanım" cevabına karşılık bi zeka sorusu geldi.

hemen oraya deyineyim yeri gelmişken. dayanamam ben zeka sorularına illa o cevaplanacak.huyumu da biliyor kereta. yaptı yapacağını.

neyse soru "sadece iki tane dokuz kullanarak nasıl on elde ederiz". al. onca mesele yetmedi. kahveydi, ttlıydı, hoşgeldindi, beş gittindi, bir de soru. gece saat üç buçuk gibi çözdüm. ama çözünceye kadar. logaritmalardan tutun da tam değer fonksiyonlarına, özel tanımlı serilere kadar her yolu denedim. hatta bi ara üniversite kitabımı elime alıp acaba "riemann integralinden" çıkar mı dediğim bile oldu.

sonra bir jeton gördüm sandım ilerden. bu çocuk integrali bile duymamıştı. nerden duysun riemann ı. aldım tekrar sayıları bu sefer sayıları şekil olarak birleştirip on elde etmeye çalıştım. ordan da çıkmadı. sonra orta okul müfredatında bunlar ne görüyor deyince ilerde gördüğüm jetonlar sağanak sağanak yağmaya başladı.

evet buldum sonun da. ama başka bir şey de keşfettim.elimizdeki sorunlar çok basit biz sadece büyük olmasını çözülemez olmasını arzu ediyoruz. böylelikle daha değerli olacağız belki.

eşcinsellik ile alakalı  sorunlarımız da aynı. cevap önümüzde ama hep karşıya bakmak renkleri görerek kör ediyor bizi. cevap aması oluyoruz.

en nihayetinde doğru bulduğuma iyice ikna olmak için aynı soruyu google teyze ye de sorayım dedim. cevapların 0,29 saniyede oluşturulması azıcık ağrıma gitse de doğru sonuca ulaşmanın rahatlığı ile gece uykuma dalabildim.

önümüzdeki cevapları kaçırarak mutsuz olamamk dileği ile dostlar

not: cevap dokuz virgül dokuz devirli.

7 Ağustos 2013 Çarşamba

bayram postası

      efendim
      kimilerimizce şeker kimilerimizce ramazan bilmem ki diğer dinlerin bir bayramına denk geliyor muyuz bu sefer - keşke denk gelse hep- eğer geliyorsa onlarında o bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.

      kan akmayan, empati, anlayış, hoşgörü yüklü, az kalorili- lütfen her gittiğim yerde baklavaydı, kalburabatıydı, gözünüzü seveyim yaz bakın süt var un var şeker var. yapıverin bi muhallebi- bir bayram diliyorum.

       bayramda keyifle dinlemeniz, hayranlıkla izlemeniz dileğiyle...

       not: "ımtırakçım neden isponyol takıntın var" diyen arkadaşlara gelsin.:)


5 Ağustos 2013 Pazartesi

alıntılar

"(Eşcinsellik, Kafdağının arkası.Herkes için böyle bu.Herkes bu konuda pek rastgele fikirlere sahip.Hatta bütün bildikleri batıl itikad düzeyinde.Ya bizler? bizler ne kadarını biliyoruz kendimizin? Hiç kimsenin yaşamadan bilemeyeceği bu gizli memleketin bizler ne kadar yerlisi sayılırız ki?)"


***

"(Bir cenneti ararken, bir cenneti yitirdim.Artık masum değilim.Değiliz.Hiç kimse...)"

***

murathan mungan ın "Son İstanbul" kitabınının 89 basımından alıntılar efendim.

gelde soru sorma kendine yine


28 Temmuz 2013 Pazar

mimlendik

efendim merhabalar

malum blog dünyasında yeniyim. öyle her  blogun geçmişini arayıp taramışlığım yoktur da.- o gay ben de nin blogunu hariç tutmak lazım. sanal aleme giriş kapımdır ogay .yeri başkadır. yazılarını defalarca okumuşumdur. hazır yeri gelmişken ,sular seller gibi hızla askerliğini tamamlamasını canı gönülden temenni ettiğimi dillendirmek istiyorum.-

yazılarını okumaktan çok keyif aldığım sevgili uska mimlemiş beni. taze blogculardan olmam hasebiyle hoop atladım hemen. bu arada uska ya da değinmeden olmaz. blogunun adından anlaşılacağı gibi hayatın espirisini çözmüş bir genç. gerisini siz okuyun efendim .

hemen mim sorularına geçiyirum.

Ben kimim?

25 yaşında zorunlu öğretmen gönüllü sosyolog adayı. en net özeti bu sanırım. eşcinsel kimliğimi de buna eklersek baya renkli oluyor aslında. bol kimlik bocalaması. iyi garnütür aslında :) 


Blogun adı nereden geliyor?

-ımtırak eki bence biz eşcinselleri çok güzel anlatıyor. ne ordan ne burdan bir hali anlatmanın en kestirme yoludur bence -ımtırak eklemesi. yeşilimtırak mesela. yeşil gibidir ama değildir de. erkeğimtırak. erkek gibiyim. ama tam olarak değilim gibi .


Blog açmaya nasıl karar verdin?

blog açmaya asıl karar vermem sevgili kaan vesilesi ile olmuştur. o gay aracılığı ile tanıdığım kaan ı bir çok standartımız benziyordu. öğrenim branşları, edebiyat merakı, dedim "aga ben de yazarım" öyle çıktı yani. - biraz fesatlık mı etmişim ne yapmışım bak şimdi dert düştü içime. öyleyse kaan a bir özür yolluyalım.- 


Neden kişisel blog?

nedeni çok basit. birilerine, ihtiyacı olan birilerine " olum bu adam hem eşcinsel hem şu işleri yapıyor. ben de eşcinselim ne eksiğim var şu yağ tulumundan " deyip, gaza gelmesi ana amacımdı. sonra saptı belki. mesaj verme girişimlerim olmuş olabilir haddimi aşarak. ama o an öyle düşünüyordum. düşündüklerimi yazmak değil midir kişisel blogun bir işlevi de.


Kişiliğin?

tipik bir terazi burcu kişiliği.  konuşmayı sevse de dinlemeği kendi için daha zevkli bulan, estetik olan her şeyi yanında tutmak isteyen, hayalperest, insan eksenli, pollyannacı -hem de azılısından- kişilik benimkisi de. "memnun musun?" deseniz " valla atsan atılmaz satsan satılmaz naparsın çekicez" derim. daha net olan kişilikleri çok özenmişimdir. benim sağm solum belli olmaz. hayalcilikten olsa gerek.

Hoşlandıkların? 


her an her şeyden hoşlanan bir yapım mevcut. bir dost ile içilen kahve yapılan muhabbet gibisi yoktur. sevgili beyaz ile yapmayı çok istediğim bir şey mesela. sohbetine doyum olmuyor. bir de semiyi katsak bu halkaya off ki off . dünyanın en keyifli adamları arasında bir numaraya yükselebilirim. iddalıyım yani bu konuda. bir de ömürlük bir aşkın gölgesinde aynı evi paylaştığım kişiyle el ele film izlemek bu da ilki kadar olmasa da hoş birşey. 


Hoşlanmadıkların?

hangisinden başlasam bilemedim. yemekte ağız çaplatılmasından tutun da , sokak ortasında -çok afadersiniz- münasip bir yerlerini karıştıranlara, gürültüden sonradan ısınmış pilava kadar çok fazla hoşlanmadıklarım mevcuttur. 


En son okuduğun kitap?

çoklu kitap okumayı severim. o yüzden bu soruyu çoğul kipiyle ele almak taraftarıyım. elif şafak araf. murathan mungan erkeklerin hikayeleri, ve suat yıldırım ın kuran meali son bitirdiğim kitaplar ailesi. 



evet gelelim şimdi zurnanın zırt dediği yere. üsteki açıklamamda da belirttiğim gibi eğer daha evvel bu soruları cevapladıysanız, pas geçiniz. ama ben sevgili beyazın, sevgili fatih in ve sevgili depresifin kaleminden bu soruların cevağlarını görmek isterim. soruları beyenip de "yahu ımtırak bizi yazmamış ama ne yapsak" diye düşünen dostlar olursa da hiç durmadan yanıtlasınlar efendim.

çok sevgiler çok saygılar


25 Temmuz 2013 Perşembe

filmden nerelere


Merhaba

Sevgili  o gay” bir film önerisinde bulunmuştu.” Sala samobójców (Suicide room. İntihar odası. )” Tavsiye niteliğindeki yazısında ilgimi çeken birkaç kelime görüce saldırdım filme bildiğiniz. İndirmeler, müsait zaman bulmalar derken yeni izledim filmi.


Beni baya eskilere götürdü film. Her defasında lanet okuduğum dağ başı yatılı lisesi birden gözüme sevimli gelmeye başladı. Sevimli abartı olmuş olabilir tabi de işte iyi huylu diyelim bari.


Lise hazırlıkta sınıfımın en kalıplısıydım. Nedendir bilinmez bu erken gelişimim lise birinci sınıftaki hayal karartan olaydan sonra sadece en kısmına oldu. Hücresel travmaymış. :P Boyum hala 175. Kardeşiminki 189 dayımın dedelerimin amcamın 185 üstü olduğundan azıcık haklılar gibi.


Bu fizikten dolayı okulun zaten ebedi açık kadrosuna sahip  olan güreş takımına alındım. Zaten filmi izlediğinizde “anaaaa” deyip ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu durumu  birkaç kişi fark etti o an. Ama dağ başındaki o lise internete hatta baz istasyonlarına bile o yıllarda sahip olmadığından  çok yayılmadı. Taa ki beni lise birde resmi bir tatilde yurdun az mevcutlu olduğu bir zamanda kıstırmalarına  kadar. Gerisi malum….


Sosyal medyanın linç edici yönü maalesef çığ gibi büyüyor. Bir film diyebilirsiniz. Ama daha birkaç gün evveline kadar Şafak Sezer e de aynı yapılmadı mı ? Adamın filmlerini izlemem bile. Lakin bize göre menfi ya da müspet bir durum içine girmesi illa psikolojik linç başlatma sebebi midir? Yaptığı doğru veya yanlış, asil ya da alçakça ne olursa olsun kendi fiillerinden kendisinin mesul olacağının farkına bile varamıyoruz.


Ayrıca sosyal medyanın şöyle bir etkisi de var. Duygular dünyasında cesareti çok ön plana koyuyor. Buna ben de dahilim. Normalde olabildiğince hızlı konuşan bazen kekeleyen biriyim. – varın düşünün öğrencilerin halini- . Burada  bu durudan eser bile yok. Bu genişletilebilir. Bu durum fıtratında şiddet önemsenmeyecek ölçüde var olan bireyleri bile” sosyal medya palalıları” haline getiriyor.


Bir de sevgili o gay in bir sorusu daha vardı.” İnsanı ne kadar etki altında tutabilirsiniz?” mahiyetinde. Karakterimiz üzerinden yola çıkarsak, zaten bir linç girişimi maduru. İlgisiz aile kurbanı. Etki altında tutmaya bile gerek yok sanırım.kuzu modunda konrol altına alınacaktır.


Görüşmek üzere dostlar





22 Temmuz 2013 Pazartesi

hayalet


Yastığın yüzümde yol yol iz bıraktığı bir anda yitirdim inancımı aldığım derin nefesle birlikte. İnancım hayaletlerin olmadığı yönündeydi. Artık şehir merkezindeki bilmem hangi ağaçtan imal edilmiş sunta levhanın üzerine ben de not düşebilirdim. “İnancımı kaybettim”. Notumun diğer kayıp ilanlarından tek farkı inancıma ait bir portenin olmazdı. El yazıları bile aynı olurdu. Hüsran dolu, gerçekliğin ağırlığı altında ezilmiş ellerin izleri.

Ölenlerin  tekrar bu dünyaya aramıza dönmeyeceğine inancım kati idi. Sarsılmazdı. Hayaletin olmaması gerekirdi. Giden, terk eden , gönderilen hatta sürülen yeni konumundan memnun olmalıydı, zorundaydı.  Kurduğum tüm bu gerçeklik, yastığın yüzümde yol yol iz bıraktığı bir anda buzdan buhara dönüştü.

Kurulan gerçeklik dünyasında yeri olmayan duygularıma kırık kalemle imzaladığım dar ağacı biletini uzatırken, gideceği yerde baki kalmasını beklemiştim. Yastığın yüzümde yol yol iz bıraktığı o an beklentimin hiç de gerçek olmadığının gerçeği doldurmuştu içimi. Tüm haşmetiyle yıllar önce sürdüğüm duygularım yeşil kıyafetleriyle buruk bir tebessüm yolluyordu zihnimin en kuytu köşelerine, eskiden yaşadığı yerlere.

ne yapmalı şimdi. o metruk yerlerin örümcek ağlarını mı temizlemeli yoksa benzer bir bilet daha mı imzalamalı ebedi yok olacaklarını ummadan.

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Istanbul


Selamlar

Baktım baya bir zaman geçmiş aradan. Yazmak güzel olur dedim. Şimdi klasik tepkiyi vermek istemiyorum ama ramazandan mı yoksa havalar mı sıcak ya da ben bazı melekelerimi kayıp mı ediyorum bilemiyorum. İki kelimeyi bir araya getirip yazamadım işte.

Bu gün itibari ile yıllık iznime çıkmış bulunmaktayım. Odam aldı başını gidiyor. Bir toparlama yapmam gerekiyor ama kafamı kaldırsam bir. Gerisi vallaha kolay J .


Bayram sonrası kardeşimin üniversite kayıtları var. İstanbul a yerleşeceği kesin gibi. Çünkü başka tercih yapmadı. İletişim İstanbul da okunurmuş. Haklı da . O dönemde bende İstanbul a gelirim sanırım. Zamanım yetersiz de olsa Eminönü nde her türlü hastalığı göze alıp-annem küçükken öyle korkutuyordu beni hala etkisi mevcut – haşlanmış mısır yerim sanırım. Demirlerin arkasına geçip balık tutan insanların yanına oturup, onları izleyerek.Ya da  hala bulabilir miyim bilmiyorum ama kaybolduğum bir gün Beyoğlu nda keşfettiğim bir sahafta sararmış kitap kokularını yıllık olarak ciğerlerime doldurabilirim. Oradan bilmem ne kadar yürüyüp ayaklarımın ağrıdan zihnime isyan ettiği dakikalarda Ortaköy de olursam bir kumpir ziyafeti çekebilirim kendime. Belki de balık. Gözüme ne kestirirsem artık.


Sonra ver elini esenler. Geri dönüşü beklemek. Yıllardır İstanbul a gitmeyi beklediğim gibi.  

İstanbul. Aşk şehrim benim. İlk ve sonumla geçirdiğim en hoş anılarda arka plan hep İstanbul. Ya Silivri deki Mimar Sinan ürünü köprü. Ya bir Üsküdar Eminönü vapuru. Ya Anadolu kavağındaki o bol kedili balıkçı köyü. Hepsinde eli elimde. Bazılarında dudağı dudağımda.

“Geçmişe özlem geleceğimizi belirler” demiş birileri. Belki bende anılardaki İstanbul u arıyorumdur. Ya da İstanbul a da vurulduğum için o anılar hep tazedir.

Gidince öğreneceğim sanırım. 



sevgilerle dostlar

8 Temmuz 2013 Pazartesi

fikir üretmece....

selamlar

aklıma birşey geldi dün evde ders çalışırken. cadılar bayramı tarzı bir partiye veya organizasyona katılacaksınız. tek koşul giydiklerinizde sadece bayrağımızın altı rengi olacak. ne aksik ne fazla

ne olurdunuz? ne tasarlardınız?

not : nerden geldi bu fikir aklıma bilmiyorum. sanırım "goboti" ye eşcinsellere yönelik bir tişört tasarımınız varmı sorusunun yanıtsız kalması üzerine tişört tasarlamaya kalkıştım zihnimde. sonra nasıl bir çalışma mekanizması varsa fikir alemimin iş buraya kadar evrildi .

5 Temmuz 2013 Cuma

sosyal medya mı? ne kadar sosyal?

merhabalar

yahu diyordum bu gün de bir meseleye değinmeden gırgırına bir yazı ama ne mümkün :)

efendim. sosyal medyada ne fenomenim ne de öyle bir arzu içerindeyim. işimi görüyor mu? muhabbetimin vesilesi mi? kafi

ama anlaşılan yurdumun güzel eşcinsellerinde farklı etkilere sebebiyet veriyor bu olgu. benim bu kadar takipçim var diyerek sanal alem dostlarıyla iş götüren, sevildiğini düşünen, sosyal olduklarını kendilerine ikna etmiş asosyal bir kitle bildiğimiz bir hegamonya kurmuş durumda.

"benim sözümün üstüne söz söyletmem" diyen "getirdiği yoruma farklı bir bakış açısını kaldıramayan insan eşcinselliğin ruhunu nasıl yakalayabilir ki

biz renklerle farklı düşüncelerle daha güzeliz daha özeliz. buradan sevgilerimi yolladığım bir blogger arkadaşımla son dönem siyasal gelişmeler üzerinde derin git geller yaşadık. sonuç. iki farklı renk birbiriyle çarpıırsa biliniz ki oradan yeni bir renk doğar. bizim de yeni bir rengimiz oldu. ne o ne ben kendi rengimizden taviz vermesek te heybemizde yepyeni bir renk katılmış oldu.

biz nereye gidiyoruz gerçekten.?salt cinsellik salt partiler, klüpler,eğlenceler, neler oluyor? üretenler nerede?tüketim seferberliği ne zaman tükenecek? biri de ben oturdum şöyle bir çalışma yaptım diyecek mi acaba fil dişi kulelerinde oturan modern tabirle " fenomen" olan" ekmek yoksa pasta yiyin " zihniyetçiler.

çok mu radikalim acaba bu konuda ya da ulaştığım 3- 4 kişinin fikriyle kendimi büyük işler başarmış mı hissediyorum? eğer öyleyse bu yanılgıya nasıl kapılıyorum?

yorum dostlarım yorum yoksa benim motor yanacak bu kadar açık

3 Temmuz 2013 Çarşamba

popcorn time .....



Selamlar

Bir film izleme talihsizliğinde bulundum yine. Talihsizlik diyorum çünkü film çok harikaydı. İşlediği metaforlar,  duygulardaki giriftlik, beni uzak ülkelere götürdü. Geldiğimde ise o kadar yol gitmekten mi, yoksa ellerimin hep boş kalacağı gerçeğinin ağırlığından mı tükenmişlikle dolu uzanıverdim yatağa.

“Le Fate Ignoranti”  bahsettiğim film. “cahil periler”. İngilizceye “ the secret life” olarak gayet kısırca çevrilmiş. Yönetmen bir türk olmasaydı, muhtemelen bizde de böyle bir kısır isim çeviri olurdu. Yönetmen türk demiştim. Ferzan Özpetek. “Mine Vaganti” ya da “serseri mayın” da aynı yönetmenin gözünden bize aktarılmıştı.

Gelelim filmimize. Bana çokça sorular sordurdu yattığım yerde. Aşk paylaşılabilir mi? İkiyi bir eden olgu nasıl bölünebilir? Eğer bölünemezse yalan söyleyen mi günahkar, söyleten mi? Ya aşkın diğer yarısını elinde tutmak isteyen… Ona ne demeli?

Dedemin insanları filminde ozan karakterinin büyümüş hali girite giderken gemide “ahh metaforlar çıkın aklımdan” diyor. Özneyi değiştirip yineliyorum aynı ses tonuyla zihnimde” ahh sorular çıkın aklımdan”

 Filmler böyle yapıyor beni. Bedenen bitkin, düşünce yönüyle hırçın. Normaldir belki böyle bir şey. Ama olmasın istiyorum olsun istediğim kadar. Gitler ve geller… Hayatım ayın karşı konulamaz cazibesine kapılmış devasa bir su kütlesiymişçesine  bağımlı gibime geliyor. Elimi tutan olsunda istiyorum gece uyurken, yalnız soğuk yataklarda güne merhaba demekte. Mavi de olmak istiyorum, pembe de. Abartmak istiyorum, söndürmekte.

Facebookta selam verdiğim birine direk soru yağmuruna dediği şey geliyor aklıma “ relax olacaksın”. Mümkün mü?

Not : “neredesin aşkım” videosunu izledim. 86. Saniyede çıkan uzun saçlı sakallı kırmızımsı V yaka tişörtlü  arkadaşa buradan sesleniyorum. “Abi mahvettin beni”. Aynı görüntüyü tekrar tekrar açıp sadece ilgili kısmı izliyorum. Belki tanışırız bir gün. –sanki okuyacak da işte  laf  benimkisi de –

Sağlıcakla dostlar