30 Nisan 2013 Salı

:)

tebessüm ettim bol bol  uçaktan basamakları inerken tek tek. özlemişim özlemişler. en önemlisi bı ikisinin bir arada bulunması aslında. sadece biri oldu mu kıymeti azalıyor gibi geliyor bana. ya da bütün parçalardan daha çok anlam ifade ediyor.( kahrolsun kpss )

diyarbakırdayım dostlar. uzun bir aradan sonra. gece vardığımdan arkadaşlarım arabayla aldılar. evlerini değiştirmemişler. 11. kattan mükemmel şehir manzarası. ağlayasım geldi. içim geçti.

dersler dolayısıyla çok fırsat bulup online olamıyorum. ve sanırım tüm takip ettiğim bloglar bu anı bekliyormuşçasına yazmışlarda yazmışlar. en uygun zamanda okuyacağım hepsini. hepsi bir dünya hepsi bir evren çünkü. giyiyorum astronot kıyafetlerini ve hoop bambaşka bir sistem. James cameron bile bu kadar amudi bir geçiş yapamaz.

eve dönünce tekrar görüşelim dostlar

21 Nisan 2013 Pazar

popcorn time

selamlar dostlar

az önce bir film izledim ve hemen koşarak paylaşmaya geldim. kendini kabul etmenin sadece bizlere özgü olmadığını senaryo dahi olsa daha farklı durumlarda da gözlemlenebileceğini anlattı bana

ismi the other son  ya da orijinal adıyla Le fils de l'autre

filmin çoğu Fransızca İngilizce arapça ve İbranice bölümlerde mevcut.

gerçekten izlenesi bir film olmuş. yani konuya o kadar kaptırdım ki kendimi oyuncuların tiplerini bile hatırlamıyorum. tekrar izleyip filmin yakışıklısını seçmem gerek :) - bu da benim takıntım işte illa seçicem birini :)-

görüşmek üzere dostlar

20 Nisan 2013 Cumartesi

tavsiye

selamlar

bir arkadaşım tavsiyesi ile okudum hemen paylaşayım dedim.

buyurun efendim

(..............)

görüşmek üzere

19 Nisan 2013 Cuma

tavşan yazı 2

selamlar dostlar bir tavşan yazıyla daha karşınızdayız :)

geçen yazım da keşiflerde bulunduğumu söylemiştim. bir keşfim de goboti eğer tişörtleri seviyorsanız bence uğramalısınız. her gün bir tasarım indirime giriyor ve sınırlı sayıda üretilen ürünler kargo ücreti tahsil edilmeden adrese yollanıyor. bu sabah siparişim elime ulaştı gerçekten hoşuma gitti. sadece keşke kargoya daha hızlı verilse diyorum ama tüm bu artıların arasında kaybolup gidiyor.

pazartesi yolculuk başlıyor. yüksek lisans vizelerim başlıyor. 10 gün diyarbakırda olacağım. eski günleri yad edeceğiz anlaşılan.

Murathan Mungan  ın  son İstanbul kitabını bitirmek üzereyim. benden büyük bir eser. kardeşim izmir sahaflarından bulup tutuşturdu elime. "bu da senden kalemlerinizde benziyor. olayları görüş açılarınız. sevdim sende külliyatı vardı sanırım bunun versene bi kitap bak bende sana bunu veririm" diyor. biliyor eski kitaplara zaafımı. sadece kokusu bile beni derin düşlere 

ve bir dizi daha bitti. spartacus diyorum. bitirdik diziyi güzeldi izletti. agron ve nasir ikilisi bizim birer elçimizdi dizide. ve finalde...... neyse ip ucu  vermeyelim ki izlemek için farklı zamanları kollayan arkadaşlar için kötü olmasın

ve son olarak benim bol yeşillikli bloğuma misafir yazarlar almayı düşündüm. bir kaç blog sahibine açtığımda bu konuyu sağ olsunlar hepsi desteklediler. tasarımımız şu şekilde olacak genel yaşamda kullandığımız çok basit fiilleri açıklayan bir yazı -ya da önlünüzden ne geçiyorsa- sayfa ekleriyle beraber -resim müzik gibi- bana ulaştırılınca bende sizlerle paylaşacağım.

blog sahiplerinden sevgili beyaz ın  ilk yazısı elimde şu anda ilk fırsatta sizlerle buluşturmayı hedefliyorum.  "gitmek" kelimesinin ondaki yansımalarını istemiştik. o da kırmadı sağ olsun.

son demiştik ama bir ekleme daha geçenlerde izlediğim" now is good" filmi hakkında film konu olarak güzel fakat ben filmi işleyiş bakımından tatmin edici bulmadım. yanılıyor da olabilirim. aynı anafikre "sahip kız kardeşimin hikayesi " çok daha akışkan bir anlatıma sahipti. bir de filmdeki esas oğlan yeterince jeremy ırvine yeterince dikkat dağıtıcıyken Dakota fanning  biraz geride buldum ki bu bir eşcinsel için gayet normal sanırım. jeremy irvine se "war horse" filminde çok dikkat çekici değilken bu filmde daha bir serpilmiş. hele ki paylaştığım resim....

güzel zaman dilimleri dostlar....

13 Nisan 2013 Cumartesi

keşif

merhaba dostlar

havalardan mı nedir bir gevşeme bir neşe halleri müptela oldu ki sormayın. çok özlediğim bezelyeme kovuşturan ilkbaharı gerçekten sevsem de kerevizimden ayrılmanın buruk bir acısı da eklenince :)

bol bol okuyorum şu aralar dağda bayırda işte yolda bir çok yerde. tüm yaz kitaptan uzak duracağım sanırım.

biz de bir söz vardır. biri çok gezdiğinde "bu bahar leyleği hava da gördün herhalde" derler. annem de dalga geçiyor. "bir tane okuma yazma bilen leylek var bizimki de onu görmüş bu bahar baksana" diyerek

bir de müzik tabi. eskilerin yeri başka. ama yeni tatlar da aramıyor değilim. yakın bir zaman da keşfettiğim bir ses var. hem göze hem kulağa hitap ediyor. ilk videosu yeni çekildi. tv olmadığından evde bilemiyorum müzik kanallarında dönüyor mu ama ben o şarkısını değil albümünden başka bir şarkıyı paylaşmak istiyorum

cem belevi den bahsediyorum. 87 li -bir yaş büyük benden. üretim zamanımız gelmiş bizimde anlaşılan- 8 parçadan oluşan albümünün tamamı kendine ait beste ve güftelerden oluşuyor.

favorim aşk için savaşmalı. umarım beğenirsiniz.

sağlıcakla kalın efendim

 

8 Nisan 2013 Pazartesi

karalamalar 5

kendimi resmen öğretmen ilan edebilirim artık. faranjit olmuşum :) kalbim boynumda atıyor sanıyorum şu an. iki gün konuşma istirahati verdiler.

dolayısıyla hastaneye gitmiş oldum. her ne kadar teyzemin rahatsızlığı sebebiyle sık sık hastanelere gitsem de bu seferkinde refakatçi rolünden çıkıp hasta psikolojisiyle gözlem yaptım.

üniversitedeyken de sık sık hastaneye gider acil girişinde bekler. hastaları izlerdim. tepkileri. gilbert hastalığı teşhisi konulmazdan evvel sürekli olarak hastaneye gidiyordum. sonra alışkanlık yaptı sanırım :)

dün akşam da hastanedeydim. ders çıkışı konuşamayacak kadar öksürünce gidelim dedik ve nur topu gibi faranjitimizle geri döndük. kan tahlillerini beklerken bir kadının bağırışıyla boğazımı unutup o yöne gittim. üniversite öğrencisi,  adı fikret miş. kalp krizi dediler. benden küçüktür muhtemelen. kız arkadaşıydı sanırım bağıran kadın. hayat doluydun neden gittin muhabbetleri

aşırı hastaneye gidince bu tip vakalar önemini yitirdi gözümde. bir de doğudaki ağıtların yanında hanım kızımızın bağırışları telefonların tek bip özelliği gibiydi.

hemen hemen aynı sırada. birkaç olay birden gelişti. arkamdan koşturan hemşire ve sağlık görevlisi beni sedyeye yatırmak için geliyorlar. eş zamanlı olarak  intihara meyilli yanım güzellik uykusundan uyanıp şöyle saçlarını salladı bir.- bunu günde üç beş kere yapar adeti-

hemşireler kan sayımındaki bilirubin   yüksekliğinden beni sarılık zannetmişler. hemen yatış yapmamız gerekli dediler. halbuki benim kan sayımım hep öyle :) 

içimdeki güzelliği ile beni mest eden intihar canavarı yine aynı teranneyi okuyordu ama boşta bulunup kulak verdim o karmaşa da gecem zehir oldu melankolik olarak takıldım bütün gece.

ben azraille tanışmayı bu kadar isterken gencecik insanlara konuk olması çok ağırıma gitti açıkçası. evet bol intihar geçmişine sahibim. psikiyatristim bıkmadan her ay telefon açar yaşıyor musun diye. maalesef cevabıyla gülüşürüz.

her şeye direnmek bu kadar zorken. bazı toplum kurallarına, isteklere, çoğu değere, öğrencilerin ailelerine direnmek gerekirken çokça olguya bir de kör olmayasıca  küresel ısınma ortamında kutup ayısı olasıca intihar meylime direnmek işleri daha da bir girift hale getiriyor.

denemem o ki eğer bir kere intiharı denerseniz ikincisini yapmak çok daha kolay lütfen ilkini yapmayın sonra uyuşturucu gibi hayat tünelinde sürekli yangın çıkışı arar durursunuz. üç olan enerjinizin birini bu kuralsız çıkışı kullanmama adına heba edersiniz. gereksiz hele hele toplumun eşcinsellere - belirli kıstaslar dahilinde- bu kadar ihtiyacı varken

görüşmek üzere efendim