26 Mart 2013 Salı

tavşan yazı :)

tekrar merhaba

rahmetli dedemle aramız çok iyiydi. sık sık yanına giderdim - ki bu her akşam demek oluyor yazları beraber bağda kaldığımız ayları saymıyorum bile- önümdeki tek erkek modeli o olmuştur. ama dedemin enteresan takıntıları vardı. mesela ajans izlendikten ya da eski cızırtılı radyo dinlendikten sonra spikerin şimdi spor demesiyle dedemin çek fişi demesi bir olurdu. bilmem belki o sebeple sporu sevmiyorum.

bu gün bende size ajansvari bir yazı yazayım da . neler oluyor neler bitiyor ucundan bucağından anlatayım sonunda da incelediğim bir olayı anlatıp yorumlarınızı bekleyim dedim

kanaviçe tüm hızıyla devam ediyor böyle giderse önümüzdeki hafta bitebilir. nerden aldıysam gazı artık. sonra çerçeve düşünmemiz gerekecek. destek bekliyeceğim o aşamada sizden.

uzun süredir mutfağa girmiyordum özlemişim haftaya yakın akrabaları teyzem evinde yemeğe alacak dün güzel bir menü oluşturduk her ne kadar bazı konularda hem fikir olamasak da güzel bir menü çıktı ortaya. 4 çeşit salata da bana kaldı. tatlı ekşi soslu közlenmiş kırmızı biber salatası, pancar salatası, göbek marul salatası ve hardal ve kereviz sapı salatası düşünüyorum. teyzamde börek açacak iyi bir ara sıcak konsepti olur diye düşünüyorum.

açıköğretim dersleri gerçekten çok zamanımı alıyor. sosyoloji birinci sınıf  derslerinden sembolik mantık artık hiç sembolik değil bence. bildiğiniz çeviri yapıyor gibi hissediyorum kendimi. hayırlısıyla bir geçsek de aile danışmanı olabilsek. -bir eşcinselden daha iyi aile danışmanı olamaz diye düşünüyorum. ne bir kadın erkeği benm kadar anlayabilir ne de bir erkek kadını -

yüksek lisansda bir dersin adı değişmiş bilgilendirme kağdı gelmişti. dilekçe gönderdim burdan dilekçe geri iade olrak geldi umarım başıma bela açmaz önümüzdeki süreçde bir diyarbakır yapıp gelebilirim

gelelim konumuza

efendim türkiye malum müslüman çoğunluğun olduğu ama bir okadar da taassup içinde artık bence kendi müslümanlığını çıkarmış bir ülke. dolayısıyla herşey yanılgı içerisinde kayboluyor. neyin din neyin örf adet olduğu ayırt bile edilemiyor.  dolayısıyla toplumdan gelen bazı tepkiler dine mal edilebiliyor. geçenlerde okuduğum bir yorum beni bu yazıyı yazmaya itti.

işte biz müslaman bir ülkede yaşıyoruz da o sebeple eşcinseller olarak baskı altındayız. özgür değiliz. alay konusuyuz. gibi bunların müslümanlıkla değil insaniyeti kaybetmekle alakası var.

glee dizisini mutlaka duymuşsunuzdur. 4. sezonun 16. bölümünde eşcinsel karakterimiz blane e koç sue tarafından bir pankart şov yapılıyor. "blane is a bottom" şeklinde özgürlük amerikada bile bottom ya da türkçesiyle pasif - ki bu ayrımı da hiç anlamam ya o  konuya bir çok bloger arkadaşımız deyindiğinden ben girmeyeyim- olmak bile alay konusu müslümanlar çoğunlukta da değil ama problem hala devam ediyor. demek insanlık kavramamızda bir boşluk var

bir diğer konu

nette gezerken bir ibare gördüm. "gay for pay" aklıma çokça örnek geldi. mesela heteroluğunu bağıra bağıra dillendiren üstte belirttiğim karakter glee nin blane i belirli bir karşılık için eşcinsel rolü yapıyor. bir de huzur için mutluluk için heteroseksüel rolü yapan  eşcinseller var ki asıl dikkat çekici nokta da bu sanırım. düşünüdürücü. "straight for pay" ironik

tavşan gibi bir yazı oldu. oradan oraya. severim ben ama tavşanları :)



22 Mart 2013 Cuma

hobiler

canımın sıkkın olduğu zamanlarda kendimi odamda hobilerime veririm . kedim benim için en büyük hobi ama bir yaşam formu olmasından dolayı olaya hobi gibi yaklaşamıyorum. onun haricinde bir çok hobim mevcut. mesela tırmanma ki manisa da  tırmanma çok kolay yapılan bir spor. şehir dağın eteklerinde yerleşmiş olduğundan.

bu sendromda annemle hafta da bir yaptığımız benin daha çok kitap ayraçları tarzında ufak işlerle uğraştığım kanaviçe yi kullandım. karşıdan bakıldığında feminen durmam. benimle bir iki hafta geçirirseniz belki feminenlik kırıntıları bulabilirsiniz. onu da balkon çocuğu bu normal annesiyle kala kala deyip geçiştirirsiniz. ama ne yaparsanız yapın kadınların yaptığı şu işlere hayranım. çok rahatlatıcı:)

danteli denedim. ama o kadar zarif birşey parmaklarım arasında enterasan haller almaya başlayınca dırek tığı anneme bıraktım. çektiğim zincirler örümcek ağı örneğine benzeyince annemin kahkasını duymanız lazımdı

örgü hoş ve ritmik bir iş ancak ayarsız ben tam orta yolu şimdiye kadar asla tutturamadım. üç buçuk numara ya da dokuz numara şiş farketmiyor. ördüğüm nesne- ki annemle baya düşündük ad koyamadık. atkı olmasını istemiştim halbuki- yarısına kadar kolalanmış gibi diğer yarısıda dünden ölmüş gömeni yokmuş gibi durunca o iştende de el ayak çektim.

annem bir sürü iş daha gösteridi ama onların da mantığını kavrayamadım. yok firkete işi yok çorap felan ama benim favorim tabiki de kanaviçe oldu. - bir onu becerdim diyemiyorum da anladınız siz sanırım -

zaten depresyon döneminde doktorumun tavsiyesiyle başladığım kanaviçe şu sıralar hayli ilerlemiş durumda kendim desen tasarlayıp uygulayabiliyorum. etamin üzerine işlemek daha keyifli olduğunda kılavuz kullanılarak patiska kumaşa işlenen harkulade işer ortaya çıkarmaya hiç çalışmadım.


bunları neden yazıyorum. geçen bahsettiğim sendromuda atlatmamda yardımcı olan annemle olan diyalogumuz ve kanaviçedir. annem zamanında bir sehpa örtüsünü kanaviçe tekniği ile tablo yapmak istedim. danteldeki herbir doğruyu iki birim karelik alanlarla işledim ortaya iki günde bu kadarı çıktı. mayıs ayında annemin yönetim kurulunda olduğu derneğin fakir öğrenciler yararına düzenleyeceği çeyiz kermesine yetiştir miyim bilemiyorum ama denemeye değer diyorum



 
 

20 Mart 2013 Çarşamba

karalamalar 4

daha dün yazmış olsam da yazmanadan duramadım. biraz kafa şişireyim dedim.

dün akşam annemin bir arkadaşına gittik. önceden planmış bir şey değildi. sabah annemi çağırmış. daha doğrusu annem bana öyle dedi sonra çıktı kokusu.

annem de gidiyoruz mazeret istemiyorum deyince hazırlanıp gittik. teyzemizin niyeti belli 90 doğumlu kızına beni layık görmüş. annemin sabah başını ütülemiş anlaşılan annemde oğlum bi eşcinsel diyememiş. gelsin kendisi anlatsın demiş.

neyse ben mırın kırın. bak bunu kızımız yaptı. hop börekler geliyor. bak bunu kızımız yaptı hop tatlılar. annem dayanamadı. valla bunları 3 oğlumdan 2 si zaten yapıyor. 3. de biraz daha büyüsün ona da öğretiriz deyince anneminde  niyetini öğrenmiş oldum. evliliği istemediğimi felan açıkladım. kızın babası artık nasıl hayal kurdularsa dini konulardan felan girmeye çalıştı ama nafile hepsine cevabım vardı.

beni çok sarsan bir misafirlik oldu. büyük oğullarının nikah fotoğraflarını felan gösterdiler. ben orda bittim zaten. çünkü sözde kayınçom bir içim su. annem öyle daldı gitti. o an bi giyotin bulsaydım muhtemelen kafamı uzatır beynimin gitmesine izin verirdim. o derece bir hal aldım.

annem yeterince fedakarlık yapmışken birde toplumdan böyle bir baskıya maruz kalması çok ağır geldi. eve geldik çok fazla muhabbet edemeden odalarımıza çekildik. uyku ne gezer...

bir film açayım dedim. önceden saklı tuttuğum bir gençlik filmi diyerek indirdiğim film vardı izleyim dedim. film de istediğim gibi çıkmayınca bir de ona takmaya başladım. üstüne mükemmel ten rengine sahip başrol erkeğimizin bende uyandırmış olduğu etkinin suçluluğu binince ev üstüme üstüme gelmeye başladı. saat gecenin iki buçuğu gibiyken çaktırmadan dışarı çıktım. dolaştım dolaştım 5 gibi geri geldim. sanırım ağlamaktan yüzümün şekli değişmiş ki sabah işe gelince ne oldu kavga mı ettin arı mı soktu dediler

şu anda hala arafta kalmış vaziyette kesik başlı tavuklar gibi bir o yana bir bu yana dolaşıyorum.  sadece iyi dileklerinizi bekliyorum. atlatmam lazım bu durumu.

19 Mart 2013 Salı

popcorn time 2

merhaba dostlar;

bugün dayanamadım iş iş öğleden öncesi için izin aldım hastayım diyerek dirdim yatağımın içine açtım film izledim. -hasta mıyım? hangimizi değiliz ki :)-

hepinizin mutlaka izlediği bir filimdir sanırım. ben kardeşimin lise andacına fon olarak seçtiği müzik sayesinde tanıdım filmi. izleyememiştim bir türlü.nasip bugüneymiş. hem de bir sürü dalavereyle. belki bu durum filmden bu kadar keyif almamı sağladı kim bilir

efendim filmim  Amelie Poulainin müthiş kaderi - orjinal ismi Le Fabuleux Destin d Amelie Poulain-harkulade diyebileceğim bir filmdi. eşcinsel öğeler içermeyen film. aile ile izlenebilir mi bilemiyorum ama bence bir şekilde mutlaka izlenmeli.



sanırım sonsuz mutluluk tanımına motoru da ekliyeceğim. şu saatten sonra motor yoksa mutlulukta yok :)

sizler için bir fragman ve bir resim seçiyorum.

iyi seyirler efendim

18 Mart 2013 Pazartesi

mim im var ...

kıymetli depresiften aldığım mim pasını hiç vakit kaybetmeden değerlendirmek istiyorum.- sorular gayet ilgi çekici geldi. hemen yanıtlamazsam içimde kalırdı açıkçası. -

  1- Su mu, ateş mi, güneş mi olurdun? Neden?

kesinlikle su . hayat dolu. sadece bir yudumu bile yaşam enerjisi. eksilsem bile yaşatmak isterdim. en çok ihtiyacı olanın bağzından akarak dindirmek hararetini


 2-Taş olsan nerenin taşı olurdun?

beş taş oyunu vardır. bilirsiniz. oynardık annemle beraber. her tutulamayışta bir kahkaha. ya da başarıyla tamamladığınızda hayran gözler o taşlardan biri olmak isterdim. beş taşın ikincisi :)


 3- Neyin ve kimin karşısında, hangi durumlarda susarsın ?

sessizlik en büyük silahımdır. bir çoğu gerçekten sinirli olduğumu sustuğum zaman anlar. gerçekten kızdıysam susarım tepkisiz kalırım. bedenim bile susar.


 4- Kusur olsan nasıl bir "kusur" olurdun?

mükemmeliyet olmak isterdim. ortaya çıktığımda imreniğlen ama ait olduğuma derinden izler nakşeden mükemmeliyet


5- Küfür olsan ne olurdun? Kime savrulurdun?

küfrü sevmem. etmem edenide kendi haline bıraksam da hoşlanmadığımı bir şekilde bildiririm. ama bence yüze atılan tokat dilden çıkan galiz bir küfürden daha ağırdır. o sebeple tokat olup evde çocuklarını ve eşini bekleten  bambaşka bir yerde başka bir kadınla birlikte vakit geçiren bir erkeğin yüzünde patlamak isterdim.


6- Esir olsan neyin veya kimin esiri olurdun/olmak isterdin?

Sahib imin  kölesi olmak isterdim. derin aşkla bağlandığım Sahib imin


 7- Bir suç olsan nasıl bir "suç" olurdun?

düşünce suçu olmak isterdim. çok masum görünüyor. ama çok güçlü  çok sessiz ama çok etkili zıtlıklar bileşkesi


 8- Topraktaki güç olsan o güçte ne yetiştirilirdi?

buğday çünkü buğday varsa kuş da vardır. kuş varsa özgürlük de. ben göğe bakıp hasretle izlerken kuşların hikayelerini dinlerdim topra olsam ve ya içindeki güç


 9- Sayılmadığında ne hissedersin?

daha önce kimi saymadığımı düşünürm. kimi inciltiğimi..


10-Bir "oyun" oynasan ne oynardın?

evcilik. oyundan da olsa baba olmak isterdim . "masucuktan" bile olsa


cevaplamaktan çok keyif aldığım bu sorular için depresif e teşekkür ederken cevaplarını çok merak ettiğim lakin mim lenmek hususunda düşüncelerini hiç bilmediğim eğer olumlu düşüncelere sahiplerse halkaya dahil olmalarını rica ettiğim sevgili semi m eller ve sıradan gay  bu mim i yolluyorum.

görüşmek üzere dostlar

17 Mart 2013 Pazar

din olgumuz 2


Sevgili dostlar ;

 

Bir önceki paylaşımımızda din konusuna değinmiştik. Bir çoğumuzun dertli olduğunu düşündüğüm bu konuya devam edelim. Bu süre zarfında aklıma gelen ve kaleme aldığım diğer konularla alakalı birkaç yazımı da ilerleyen süre zarfında paylaşırın diye düşündüm.
 
Efendim şöyle bir özet  geçecek olursak birinci yazımızda  neler  yumurtlamışız hatırlama maksatlı olarak. Tüm dinlerin önce insan olmayı hedeflediğini ardından dinsel ritüeller arzu edildiğini vurgulamıştık.
 
İşin eşcinsel boyutunda ise bir yaratıcı olgusunu kabul etmeme eğilimi olduğunu küçük bir araştırma vesilesi ile müşahade etmiş olduk. Bunun sebeplerini ise kendimce iki ana başlık altında toplamıştık birincisi eşcinsellik olgusunun dinler üzerindeki algılamasının olumsuz olması diğeri ise var olan mevcut farklılığı daha da belirgin hale getirmek adına hali hazırdaki değerlerinde bir kısmını yok sayma  demiştik.
 
Bu yazımızda ortaya attığım bu iki savı biraz daha açmak istiyorum. En rahat konuşabileceğim din olan İslam dininden konuyu devam ettirmek istiyorum. Diğer dinlere mensup dostların ekleme yapmaları beni çok mutlu eder. Bunu da belirtmeden geçemedim.
 

 Efendim malumunuz İslami öğeler içerisinde eşcinsel olgulara çok rastlanılmaz. Tek bilinen tarihsel olay Hz. Lut (a s ) ın kıssasıdır. Ama bundan önce Kuran ın işleyişi hakkında bir küçük hatırlatma yapmanın yerli olacağını düşünüyorum. Ben Kuran nın çok katmanlı bir yapıya sahip olduğuna inanıyorum. Nasıl bir anayasanın uygulanabilir açıklaması şerhleri için binlerce tüzük genelgeye ihtiyacımız varsa Kuran ın da bu tip bir açıklamalar bütününe ihtiyacı vardır sanıyorum. Kuran da lut kavmi için “onlar kadınları bırakıp erkeklere yöneldiler” ibaresi mevcuttur.  Ben kendi adıma konuştuğumda bu halkaya girdiğimi söyleyemem. Hiçbir zaman kadınlara cinsel anlamda ilgi duymadım ki kadınları bırakıp erkeklere meyil edeyim. Demek ki bizler tarifi geçen kavme benzemiyoruz. Dolayısıyla da verilen hükümler bizleri tam olarak bağlamıyor. Bir çok eşcinsel  size bu hadisenin çok farklı yönünü anlatıp “biz  lut kavminden farklıyız” diyebilir. Lakin ben bu cevabı bulduğumda ancak kendimi tatmin olmuş hissettim o sebeple de sadece bu misali aktardım.

Bu kıssadan hareket ile diyebiliriz ki gerekli insani şartları sağladığımız sürece hiçbir din bizi eşcinsel olduğumuz için kapı dışarı etmez edemez bu dinin temel olgusuna terstir. İslam da çock doğuştan masumdur. Demek ki doğumdan gelen eşcinsel vakalar da masumdur. Masumiyeti öldüren bizim insanlık dışı olarak da tarif edebileceğimiz edep çizgisinden uzak fiillerimiz davranışlarımızdır. Aynı durum hristiyanlık için de geçerlidir. Tüm günahlarından arındırılan –vaftiz edilen- yeni doğan artık günahsızdır. Var olan eşcinsel duyguların günah olmadığı sonucu aşikardır.  Tekrar etmek istiyorum bizleri hem din hem toplum için çekilmez kılan bizim bahsi geçen çizgiden uzaklaşmamızdır kanaatindeyim.- ki bir çok alim lut kavminin de helak sebebini bu tür bir ahlaksızlığa bağlamıştır- 

İkinci  sebep olarak gördüğüm  herhangi bir dine ya da – daha spesifik bir ifadeyle yaşanan toplumdaki dine-  dahil olmama durumunu ise farklılığı vurgulama isteği olarak görüyorum. Bilinen bir moda gerçeği vardır ki eğer kapatılamayan bir vücut kusuruna sahipsek ilgiyi başka yöne çekecek argümanlar kullanmamız gerekir. kumaş desenleri kesimler dekolteler, aksesuarlar makyaj  misal verilebilir. Ya da  benzer argümanları var olan en güvenilir öğemizde  de–göz bacak gibi- kullanırız ki dikkat çekici olsun   Aynı durumu bu tip bir psikoloji içinde söyleyebiliriz. Burada iki farklı durumla dine ve ya toplumun genelinden farklı bir dine ait olma olgusunun varlığını ispatlayabiliriz. Biri eşcinselliğini sevmeyen biri kendini bu konuda gizleyebilir lakin farklı olduğunu göstermek için genel din olgusuna karşı çıkabilir. – direk din olgusuna geçişimin sebebi türk toplumu olarak önem sıramızda din olabildiğince ön plandadır. Böylesine öncelikli bir kavramda farklı duruş sergilemek olabildiğince dikkat çekici olacaktır- ya da eşcinselliği ile gurur duyan biri din ile arasına koyduğu mesafe ile farklılığını daha da belirgin hale getirmiş olur.
 
Efendim uzuuuun bir yazı oldu. Tekrar ikiye bölmek istemedim. - ama sanırım ekelemek istediğim onlarca şey var bu konuyu ilerde tekrar tartışabiliriz.- Bu sebeple affınıza sığınıyorum ve mutlaka olumlu veya olumsuz tüm eleştirilerinizi bekliyorum. Çünkü  çok geniş bir çalışma sahası olan bir konu mutlaka hata olmuş olabilir.

15 Mart 2013 Cuma

din olgumuz 1


Merhabalar değerli dostlar

 

Bugün sizlerle din konusunda muhabbet etmek istedi canım. Nedir ne değildir hepimiz biliyoruz aslında dini Arapça kökenli olan kelime örf adet gibi terim anlamlara sahip. Aynı dil ailesine mensup diğer dillerde ise hüküm, ceza veya mükafat, itaat gibi kavramları da içeriyor.- aremce İbranice gibi- Sözlüğümde ise ilahi olduğuna inanlına ritüeller bütünü şeklinde özetlenecek uzun bir metinle açıklanmış. Ayrıntılarla boğmadan asıl hasbihal konusuna dönmek istiyorum.

 

Daha önce özellikle sevgili semi nin yorumları aracılığı ile din konusu hakkında birkaç fikrimi beyan etmiştim. Asıl olanın evrensel değerler olduğu buda hümanistik bir yaklaşımla elde edileceğini kabul ettiği  dillendirmiştim. Ki bu savımı bir çok dinin temel öğretileri de savunur. Musevilikteki 10 emir aslında hümanizmin neredeyse temelleriyle eş değerdedir. Zebur un güncel metinlerinde insancıl öğeler kendini hissettirir . hristiyanlıkta ise direk olarak okuduğum mezmunlarda  net ifadelere rastlamasam da –ki bu benim incili tam olarak okumayışımdan kaynaklanan bir sorun olabilir muhtemelen- ana fikir olarak benzer öğeler içerir. Örneğin şüphe filmindeki rahibenin suçu tespit etmek adına söylediği yalanlar için kullandığı veciz ifadeler senaryo da olsa isevliğin bir aynasıdır kanaatindeyim-  İslam çokça örneklerle bu konuyu günlük hayata işlemiştir. Budistlerin de Yahudiliğe benzeyen emirleri aslında önce insan demekte ardından belirli kıyafetler giydirmektedir.

 

Evet bu kadar tafsilatın ardından gelelim bu işin bize bakan yanına. Yaklaşık olarak 2 haftadır facebook üzerinden çeşitli araştırmalar yapıyorum. Samimi olduklarımla telefon aracılığı ile görüşüp fikirlerini almaya çalışıyorum. Din kelimesi onlar için ne ifade ediyor diye . sonuçlar gerçekten ilginç. Büyük bir çoğunluğu ataist olduğunu iddaa ediyor. Lakin bir yaratıcı kavramının olduğunu da zannediyorlar.-ifadeleri bu şekilde-  sihizm, (hakkında gerçekten araştırma yapmak istediğim bir din çokça karşıma çıkmaya başladı bu aralar ) Budizm, yogaizm ( ilk defa duydum ve ciddi olduğunu söyledi anlatır mısın dediğimde yogaistim ama misyoner değilim dedi orası da ayrı bir konu ) sayılan çeşitli dinler arasında  bir kısım arkadaşlar müslümanız elhamdülillah diyerek cevapladılar  sorumu peki islamın şartlarını hatırlatır mısınız dediğimde o kadar da şeraitçi değiliz yanıtını çok ironik bulduğumu söylemek istiyorum.

 

Mesele milletin ne dediği neye inandığı değil beni sonuçlar ilgilendiriyor. Herhangi bir küçümseme ya da alaya alma iması gütmediğimi eğer öyle bir anlam çıkıyorsa yazdıklarımdan üslup hatalarıma verilmesini rica ediyorum.
 
 Bu cevapları değerlendirdiğimde tanrı tanımamanın başlıca iki sebebinin olduğunu hissettim. Biri eşcinsel olmuş olmanın dini yaptırımları ki çoğunluğu aynı soruyu bana sorduklarında müslümanım cevabını verdiğimde “ ayy o din lutun kavmini yerle bir etmiş diyorlar doğru mu “ bazında sorulara muhattab oldum . o konu çok yorum isteyen bir konu günümüzde bir çok alimin fetva veremeyeceği derinlikte bir husus. Ama kolaylaştırın zorlaştırmayın diyen bir din sanırım bu konuda da bir orta yol bulacaktır diye düşünüyorum. Diğer sebep ise marjinal olmanın doğal sonucu olan genel toplum yapısına külli bir ters düşüm arzusu mantıksız diyebilirsiniz ama ben şöyle bir fonksiyon kurdum kendim. Toplumdan farklı olan birey bu farklılığı daha da belirgin hale getirmek adına gereğinden fazla toplumsal argümana muhalefetlik ediyor. Bu olgulardan biri de din.

 

Efendim bu yazımıza önümüzdeki sefer biraz daha değinmek istiyorum kaldığımız yerden. Daha fazla gözlerinizi ağrıtmadan iyi zaman dilimleri diliyorum.

Görüşmek üzere efendim.

 

 

10 Mart 2013 Pazar

karalamalar 3 - cevap niteliğinde...

efendim, mutlu zaman dilimleri diliyorum öncelikle. hangi saat siztemini kullanırsanız kullanın ortak geçer ifade mutlu ya da kaliteli zaman geçirmek.

gerek bahar yorgunluğu gerek uzun yıllar ağır tedavilerle uzaklaşmaya çalıştığım majör depresyonumun hortlama çalışmaları, gerek izlediğim weekend filminin hala üzerimdeki etkileri -evet efendim hala o filmin tesirindeyim kendime de inanamıyorum.öyle bir ruh hali işte. naif mi dersiniz çıt kırıldım mı şımarık mı ne derseniz hepsini hak ediyorum :)-sebeiyle depresif bir yazı kaleme almıştım. ama semi m ellerin paylaşmış olduğu yazısı üzerinden yaptığımız yorum alışverişleri bu yazının yazılmasına vesile oldu. bi nebze de olsa karanlık atmosferimden çıkabilmiş oldum. sevinçliyim.

kendileri;
"...Onlar için kafamı sorgulayan tek konu belki de şu kimlik sorunu. Ya da şöyle diyeyim, mutlu olmak için insanın kendisini bir yere ya da bir kimliğe ait hissetmesi gerekir mi?
Çok ucu açık bir konu:)
Dünya vatandaşı ve herkese/her şeye eşit mesafede duran bireyler mutlu olamaz mı?"

demişti yorumumuza  verdiği cevabın bir kısmında. konu ise çok uyruklu evliliklerde çocukların dil gelişimi üzerine yapılandırılmışdı. burada hazır imkanı yakalamışken semi yi ve saygıdeğer eşlerini çocuklarına çift dilliliği aktarmak için gösterdikleri gayreti tekrar tebrik etmek istiyorum. çoğu ebeveyn bu durumun üstesinden gelemiyor. - sohbetin ayrıntıları için üsteki bağlantıyı kullanınız-

bir önceki yazımda mutluluktan bahsetmiştim . geçen zamanda mütemadiyen mutluluk mefhumu tefekkürleri ile hemhal oluyorum. sebep ise gayet basit mutlu muyum?

gelen bu soruları da bu ruh haliyle bana sorulmuş gibi hissederek direk üstüme alındım ve sizlerle de paylaşmak istedim. çünkü sorun o kadar bizden ki

mutlu olmak için bir yere dahil olma şartı bence günümüz yanılsaması. asıl mutluluğun önündeki bir engel. bir baraj. seddi kaldırsak lebaleb mutlulukla dolacak bir yüreğimiz var aslında. bu engel sürekli olarak kendimizi bir grubun içine sıkıştırmamız kendimizi idealrımızı tahayyülerimizi. ikinci soru aslında daha çok cevap niteliğinde benim için

evrensellik her zaman ana mutluluktur. matematikçi olmam sebebiyle orta okul müfredatından bir örnek vermek isterim. kesirleri hepimiz biliriz. toplama çıkarma gibi basit işlemleri yapabilmek için paydaları eşitlememiz gerekir ki genel kabul olarak paydalar ortak katta eşlenir. yani büyütülür. ki işlem yapılabilsin. paylar artık beraber iş görebilsin. bir deikinci branşım olan sosyolojik bir bakış açısı kazandıralım bu örneğe ki hacim kazansın .  farklılıkları isşem yapma niyetiyle bir araya girersek daha zengin meteryaller, daha zengin bir payda elde etmiş oluruz. bu duygular cihetiyle de böyledir mutluluk katlandıkça katlanır sevinç ve ya şen kahkahalar...

efendim başta semi hanımın yorumuna cevap niteliği olsa da birde bu işin bizcesi var. biz eşcinseller olarak - bu arada neden sürekli olarak gay kelimesi yerine eşcinsel ibaresini kullandığımı soranlar oldu çeşitli vesilelerle onada açıklık getirlelim. türkiye de hoseksüel insanların daha rahat olabilmesi gibi bir amaçla hareket ediyorsak kullandığımız terimler de topluma yabancı ya da ithal terimler olmamalı kanaatindeyim. yabancı özentisi diyenlerin elindeki kozu alma gibi bir amacım var - bahsi geçen kimlik bunalımını çokça yaşıyoruz. biz nereye aidiz. neyiz neciyiz. bildiğiniz devekuşu hadisesi. deveysen koş kuşsan uç diğenlere hayır biz deve kuşuyuz. bu canlı yelpazesinde bir yere sahip olan yaratıklarız diyebiliyor muyuz.

ya da zaten bu konuda yaralı olan bizler uzaktan bakmanın kuşatıcılığına ait olan bir bakış açısına dolayısıyla farklı görüşleri kabullenmede gönlümüzde her kesimin rahat edeceği sandalyemiz mevcut mu ?

son olarak derim ki her meseleye eşit mesafeyle yaklaşmak bence mutluluğun en temel öğesi en kuşatıcı yanı.

en geniş gönüllerle sevgili semi nin tabiriyle dünya vatandaşlığı ile önyargısız bir hayat sürmek dileğiyle


not: zorlama bir yazı olmuş olabilir. lütfen başda arzettiğim psikolojik gerilimime verin



6 Mart 2013 Çarşamba

kelime oyunları 1

türk dil kurumu mutluluğu "bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık" şeklinde tanımlamış 1996 basımlı elimdeki sözlükte.

bir kavramı açıklamak için hep sözlük anlamına bakmak ihtiyacı duymuşumdur. aslında kelimelerin nasılda gecekondu tarzında kullanışılının ispatıdır bu durum. bütün özlemlere  eksiksiz..... şu an şehir mezarlığına gidip seslenmek istiyorum
 eyy meyyit ve meyyiteler söyleyin bir an mutlu oldunuz mu ?  özlemleriniz hiç eksiksiz tam oldu mu? anlatın bana mutlu musun dediklerinde mutluyum diyebildiniz mi gerçekten kalbinizdeki tüm kıvançla? saadet kapısıdan geçtiniz mi hiç?
günlerce cevap vermelerini beklemek ve ardında bir kucak dolusu hiç ile sessizce ayrılmak istiyorum kum tepeciklerinin arasından. mutlular mıydı?

yine  tanıma göre mutluluk süreklilik arz etmeli. biri mutluysa artık ona tekrar mutlu musun? demek ne kadar abes. peki ya ozaman gerçekten mutlu değilse sırf biz mutlu olalım diye mutluyum yalanını takıverse gülüşünün yanına o zaman kim suçlu olurdu.

ahhh sorular... kavramları ne kadar da sevmiyorlar. ya da kavramlar ne kadar da soru sormaya kapalı. evlerin duvarlarından sızan hüzne rahmen mutluluk içinde yüzen insanlar masal kitaplarında seslerini duyurmaya çalışırken harf harf, ben hala bir kaç tanıma sıkıştırma kaygısındayım koskoca mutluluğu deniz kadar mavi, papatya kadar sarı, gece kadar karanlık .

çoçukken çok masal okumanın boş hülyaları mı yoksa bu düşünce helezonları.? hep daha mutlu olanı hayal etmenin saçma sapan açmazı mı ? pırasayı soğan yerine kullanıp minik bir sırıtışla soğan kalmamış pırasa buldum onunla yaptım denen bir gözlemenin katları arasında mı yoksa mutluluk.

yoksa mutluluk bütün özlemleri esiksiz elde etmek yerine özlem duymamak mı?

4 Mart 2013 Pazartesi

popcorn time 1

yarının tatil olması sebebiyle rahat rahat oturup film izlemeyi sabahtan beri hayal ediyordum. çok sevgili  engin zahid vesilesiyle tanıştığım bi filmi izleme bahtiyarlığına eriştim müthiş etkilendim gözümde yaş kurumadan hemen yazmak istedim sizede

efendim öncelikle film eşcinsel temalo olduğu ve müstehcen sahnelere sahip olduğu konusunda bir uyarıda bulunmak isterim

filmimiz weekend bir önceki yazımızın konusuyla nerdeyse aynı paralellikte gidiyor. o vesileylede tam üst üste gelmiş oldu

annem benim hep bir ikizim olduğunu ama hastanede kaybettiğimizi söylerdi küçükken bana hep ikiz bi erkek kardeş isterdim annemde napsın başından savmak için sanırım hikaye yazmış bu şekilde. bende ilk çocuk saf olur derler buralarda bu lafın kurbanı olarak liseye gidene kadar hep bir ikizim olduğunu ama kaybettiğimizi düşünmüştüm

bu anektodu anlatmamın sebebi şu hayalde olsa sanırım ikiz kardeşimi filmin seneryosunda gördüm. russell karakteri hareketleriyle dahi ben Allah ım bu kadar ruh benzerliği olur dedim. fiziksel açıdan bir değerlendirme değil tabi bu.

ama filmin sonunda göz yaşı dökmemin sebebi russell karakteriyle kendimi özleştirmekle beraber bir hülya koçyiğit kartal tibet sarılmasıyla noktalanan bir final bekleyişimin gerksiz oldu gerçeğide olabilir.

iyi seyirler efendim



3 Mart 2013 Pazar

christiana meraklısı mıyız acaba ?

problemin en büyüğü problizsizliktir diyenleri düşünüyorum da bir bakıma haklılar. ama tıpa tıp aynı görüşte olduğumu söyleyemem bence problemin en büyüğü var olan problemi hafife almak.

problem vahşidir dostlar. acımasızdır. problemlerin tümünü çözmüş olmak büyük bir nimet ya da var olan problemin farkında olmamak büyük bir gaflet ise de asıl sıkıntı kobrayla dans etme cesaretini sergilemektir kanaatindeyim.

bu satırları bloguma aktarmamın amacı elbette bizce soluklarla çeşitli muhasebeler yapmak. eşcinsel dünyasında malesef gözle görülür hatta hatrı sayılır bir ahlaki erorzyon mevcut. bu çözülmesi birkaç katlı integralden daha meşekkatli sorun. çoklarınca fark bile edilmiyor. bazılarında ise fark etmememinin ağırlığı ya da bizlere yüklediği sorumluluğu yetmiyormuşcasına "bizler tanrıların kaçamak ( sanırım burda yasak demek istiyor) çocuklarıyız. bizim ahlağımız ahlaksızlıktır" mantığıyla problemi hafife alıyor hatta ve hatta problemin varlığından kendilerine hisse çıkartıyorlar.

danimarka kopenhag da  mevcut olan christiana bölgesi vari bir yaklalışım bizleri malesef istediğimiz hayallerini kurduğumuz özgürlükler noktasında ileriye götüremez.

geçmiş yazılarımda bahsettiğimi düşündüğüm ama şimdi yeri geldiği için tekrar arz etmekte fayda bulduğum şey şudur ki; eğer insansak sosyal bir olgu ağı içerisinde bulunmamız gerekiyor. ve bu sosyallik bir takım değerlere uyma zorunluluğunu beraberinde getiriyor.

sadece eşcinsellerle örülü bir atmosferde istenilen tüm özgürlükler asla özgürlük değildir. dünya salt eşcinsel olmadığından dolayı bizimde ortak paydalara uyma durumumuz hatta ve hatta zorunluluğumuz vardır.

işi buraya getirme niyetinde değildim aslen ama sosyoloji öğrenciliğim tuttu ( bu arada hala okunamayan açıköğretim fakültesi dönem sonu sınavlarından dolayı acayip stresteyim)

üstte ahlak ile ilgili paylaşım yaptığım görüş dün gece facebookta görüştüğüm biri tarafından iletildi. rahatsızlığımı dillendirmeseydim gerçekten sıkıntı duyardım.

görüşmek üzere dostlar...