6 Aralık 2013 Cuma

karalamalar....

tüm kıyıların tükendiğini bilmek onu ararken nasıl bir umutsuzluksa öyle bir ruh haliyle yazıyorum bunları.

hepsi pek bir olumsuz olabilir yazdıklarımın ya da aşırı.

"her şeye sabır. tamam amenna. lakin şu zamanın çıldırtıcılığına sabır en zoru" mahiyetli bir yazı okumuştum geçenlerde.

 zamanın çıldırtıcılığı...

son zamanalar da sürekli geçmiyor dediğim zamanın takvimlerdeki hızlı kayışını hatta usta manevralarla rafting yapışını izlediğimde "neden bu kadar hızlı geçiyor" hayıflanması sardı tüm benliğimi

üzüntümü bile gerçek zamanlı yaşayamazken ya da sevincimi. her daim gecikmeli... geçmeyen zamandan daha çıldırtıcı değil mi bu durum ?

her iki ihtimalde de  zaman olgusunun yıpratıcılığı söz konusu. suların kesilmek üzere olduğu bir anı hatırlayın küçüklüğünüzden. oluk oluk akmasını beklerken serçe parmağınızı kalın gösterecek bir su dolar avcunuza. ya da yine bir su kesintisinden sonra normal debisinde beklediğini su birden öksürmeye başlar." hay " lı cümleler kurarız bazen usulca bazen komşuları da şahit tutarak.  bu iki durumda çıldırtıcıdır. ortası değil. aynı günümüz zamanı gibi...

hem zaman deyince neden hep " su " lu örnekler veririz ki. akışkanlığa atıfta bulunmak mı amacımız? kan akıcı değil midir? ya da irin? onlar başka metaforlara mı gebe? ya da  onların susuz birer hiç olduğunu biliriz de ondan mı ses etmeyiz zamanın her türlü serkeşliğine rağmen onsuz anlamsız olacağımızı bildiğimiz gibi.

görüşmek üzere

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder