dostlar
bir önceki iletiye bolca yarum gelmiş. eksik olmayın. her birine cevap yazmaktansa toplu bir cevap yazmayı yeğledim. umarım sorun olmaz.
öncelikle sevgli eflatoon rengi. olayı derinlemesine açmış. teşekkür etmek lazım. ulaşılması gereken bir ufku işaret etmiş bana. karınca misali menzile ulaşmak niyetiyle yola çıkmak .hedefe ulaşılmasa bile o yola baş koymak niyetim.
olasılıkları severim. on üzeri üç e kadar olan tüm ihtimallerin gerçekleşme ihtimaline inancım tam. biri bana binde bir ihtimalle hayatının aşkını bulacaksın dese beklerim. beklemek yeterli değil derlerse çaba sarfederim.
aşk matemetikle ifade edilmez belki ama matemetiğin kendisi aşktır. hiç anşalılmayan ifadelerin doğaya olan onları açıklamaya çalışan aşktır. - ya da ben böyle görmek istiyorum-
elimdeki şartlar altında en iyi şeyin beklemek olduğunu hesapladım ya da inandım. en karlısı bu olacaktı. arzular resimler çizerken zihnimde mantığım bir sürrealiste yapılan eleştiriler yapıyor bu eserlere.
öncelikle arzularımla mantığımı aşık etirmeli değil miyim önce ömürlük ardından sonsuz saadet adına ?
olasılıklar içinden yeni bir ihtimali seçiyorum aslında ben . yolların kesişmesi için beklemeyi. yeri geldiğinde göstereceğim çaba için enerji biriktirmeyi.
mutlu olmak için kalbimi büyütmeyi; bunun için de mimarlık bilgisi öğrenmeyi seçiyorum.
ki gelen rahat etsin. ki gelen benden daha mutlu olsun. ki gelen gitmesin.
30 Ağustos 2013 Cuma
27 Ağustos 2013 Salı
düşünce seansları
Merhaba dostlar
Son birkaç yazıdır hafif dertli olduğumdan
haberdarsınız. Olmamak elde değil.
Rüyalar, yeni arkadaşlar, umutsuzluklar birbiri ardına tren edasıyla salınırken
aklımda , ister istemez bir performans düşüklüğü peyda oluyor.
Bu tür durumlarda dini kitaplara yönelirim. Her yiğidin
yoğurt yiyişi farklıdır. Kimileri film izler kimileri nakış işler kimileri daha
başka şeyler. Ben ahiret kavramı üzerine yoğunlaşmayı daha verimli buluyorum.
Zamanında züğürt tesellisi olarak isimlendirilen bir durum olması züğürtlüğümün
delili olsa da seviyorum bu yöntemi.
Okurken bir durumla karşılaştım, hemen kendime yordum,
çıkarım yaptım. Sonra arkadaşlarla da paylaşmalı dedim . metin aslen olmasa da aklımda kalan kadarıyla
şöyle:
“Dünya fanidir. Bu fanilikte
ya arzu ettiğimiz bizden önce biter bize elemi kalır ya da arzu ettiğimize
doyamadan biz biteriz yine doymamış oluruz.”
Durdum, düşündüm. Ne istiyorum? Ömürlük bir aşk, bir ruh
eşi, bir hayat arkadaşı. Bulsam iki ihtimal var. Ya ben önce gideceğim.
Doyamadan, ya da o önce gidecek arkada elemli beni bırakıp. Demek ki arzu
edileni tam olarak doyurmam mümkün değil. O halde takılmam zaman kaybetmem boş
gibi duruyor.
Elbet gönül istiyor. Sevmek sevilmek. Beraber bir hayat
kurma. İmkanlar dahilinde olması durumunda bir çocuk. Bunlar hep hayalim. Ama
mümkün olması çok düşük olasılıklara sahip. Düşük olasılıklara sahip bir mesele
beni getirisi çok az olacaktır.
Dostlar tespitlerime katılmayabilirsiniz. Çok kolaya
kaçılmış, erkenden pes eden, cesaret arayan birinin yapması gereken en son şey
olarak görebilirsiniz. Ama olasılığı daha çok olan şeyler için çaba sarf etmek,
az olasılıklar için oluruna bırakmak durağan sularda dinginleşmek diye
düşünüyorum.
Sağlıcakla
21 Ağustos 2013 Çarşamba
yok mu bi mutlu sonla biten hikaye
efendim uzun bir başlık oldu farkındayım ama durun dinlenin arada okuyun bu yazıyı.
malum zümre toplantısındayım dediydim. biz matematikçiler bir odada toplandık. en ipe sapa gelmez meseleleri tartışırken yan odamızda da fenciler varmış. sayısalcıyız ya bişey olursa hepsi birden gitsin mantığımı var artık bilemiyorum.
aralarda, ağaç altı ortak toplantılarda fen zümresinden bir arkadaş edindim. sigarası olmadığından beraber takılıyoruz. büfeye beraber gidiyoruz. ortak payda bol. çok beyfendi birisi. ilk tanıştığımızda kesin eşcinseldir bu dedim. sonra bir yerde okuduğum yazı geldi her zamanki gibi aklıma..
"bir hırsız çevresindeki herkesi hırsız zanneder. çünkü o gözlüğü çıkarmaz hiç gözünden."
daha sonra dedim" ımtırak olumm herkesi eşcinsel sanma. beyfendi adam kibar çocuk. ama eşcinsel değildir." tam böyle düşünürken abimiz "ımtırak sana bir şey söylemem lazım " dedi. "buyur abi "dedim. -adam 34 yaşında. ama görseniz kardeşim sanırsınız.- " ben eşcinselim" dedi. önce bi arabaya atlayıp manisayı şöyle bi turlayasım geldi. "ben dediydim" diyerekten. sonra dedim "acaba zarf mı atıyor" hiç kapak kaldırmadan. "olur abi senin için dert değilse ne şanlısın" " birazcık dert oldu" deyince aklımdan binbir senaryo geçti. aids den tutunda belalı sevgiliye kadar bir çok olasılığı düşündüm. neden sonra " aman abi en büyük derdin bu olsun. ne kadar şanlısın her iki cinsiyeti de anlıyorsun" dedim gülerek. ama işler iyice sarpa saracak gibi me geldi. çıktı da
çantasından bir zarf çıkardı. uzattı. "pazar günü müsaitsen gelirsin" dedi.
bir baktım adam evleniyor. "ama bu....." dedim. kaldım. "derdim bu işte" dedi.
nutkum tutuldu. elim ayağım birbirine girdi. sadece" çok zor" diyebildim. gözümden akan yaşlar daha farklı şeyler söylemiştir eminim. " ne oldu " bile demedi. sadece sarıldı.
hakikaten neden ağladım ki ben. eşcinsel birinin evliliği beni hep intihar haberi almış gibi sarsar. özel olmayı bir çok şeye feda etmenin adıdır evlilik. ya gelin? onun hayalleri ? soramadım bunları. sadece " gelirim" dedim.
cenazeye gitmek gibi olacak benim için.
not: abarttığımı düşünebilirsiniz. ama eşcinsel birinin evliliği sorunsuz halledebilmesini hayal edemiyorum. zaten boşanmış bir ailenin çocuğuyum. en ufak bir sorun bile çocuk üzereinde onarılmaz yaralar bırakırken. baştan sorunlu bir evlilik ne kadar gelecek vaad edebilir ki ?
malum zümre toplantısındayım dediydim. biz matematikçiler bir odada toplandık. en ipe sapa gelmez meseleleri tartışırken yan odamızda da fenciler varmış. sayısalcıyız ya bişey olursa hepsi birden gitsin mantığımı var artık bilemiyorum.
aralarda, ağaç altı ortak toplantılarda fen zümresinden bir arkadaş edindim. sigarası olmadığından beraber takılıyoruz. büfeye beraber gidiyoruz. ortak payda bol. çok beyfendi birisi. ilk tanıştığımızda kesin eşcinseldir bu dedim. sonra bir yerde okuduğum yazı geldi her zamanki gibi aklıma..
"bir hırsız çevresindeki herkesi hırsız zanneder. çünkü o gözlüğü çıkarmaz hiç gözünden."
daha sonra dedim" ımtırak olumm herkesi eşcinsel sanma. beyfendi adam kibar çocuk. ama eşcinsel değildir." tam böyle düşünürken abimiz "ımtırak sana bir şey söylemem lazım " dedi. "buyur abi "dedim. -adam 34 yaşında. ama görseniz kardeşim sanırsınız.- " ben eşcinselim" dedi. önce bi arabaya atlayıp manisayı şöyle bi turlayasım geldi. "ben dediydim" diyerekten. sonra dedim "acaba zarf mı atıyor" hiç kapak kaldırmadan. "olur abi senin için dert değilse ne şanlısın" " birazcık dert oldu" deyince aklımdan binbir senaryo geçti. aids den tutunda belalı sevgiliye kadar bir çok olasılığı düşündüm. neden sonra " aman abi en büyük derdin bu olsun. ne kadar şanlısın her iki cinsiyeti de anlıyorsun" dedim gülerek. ama işler iyice sarpa saracak gibi me geldi. çıktı da
çantasından bir zarf çıkardı. uzattı. "pazar günü müsaitsen gelirsin" dedi.
bir baktım adam evleniyor. "ama bu....." dedim. kaldım. "derdim bu işte" dedi.
nutkum tutuldu. elim ayağım birbirine girdi. sadece" çok zor" diyebildim. gözümden akan yaşlar daha farklı şeyler söylemiştir eminim. " ne oldu " bile demedi. sadece sarıldı.
hakikaten neden ağladım ki ben. eşcinsel birinin evliliği beni hep intihar haberi almış gibi sarsar. özel olmayı bir çok şeye feda etmenin adıdır evlilik. ya gelin? onun hayalleri ? soramadım bunları. sadece " gelirim" dedim.
cenazeye gitmek gibi olacak benim için.
not: abarttığımı düşünebilirsiniz. ama eşcinsel birinin evliliği sorunsuz halledebilmesini hayal edemiyorum. zaten boşanmış bir ailenin çocuğuyum. en ufak bir sorun bile çocuk üzereinde onarılmaz yaralar bırakırken. baştan sorunlu bir evlilik ne kadar gelecek vaad edebilir ki ?
19 Ağustos 2013 Pazartesi
yeni iş dönemi
dostlar
yeniden iş yerimden merhaba diyerek sesleniyorum sizlere
tatil sürecini arkamda birşekilde bıraktım- ya da öyle sanıyorum - şimdi yeni işler yapma zamanı diyerek bu yılki yol haritamı belirleme gayreti içerisindeyim.
şu iki hafta içinde herşey netleşir gibi. önümüzdeki hafta zümre toplantıları silsilesiyle işgal edilmiş olsa da hedeflerimi az çok belirlerim sanırım.
herşey gönlümüzce olsun.
yeniden iş yerimden merhaba diyerek sesleniyorum sizlere
tatil sürecini arkamda birşekilde bıraktım- ya da öyle sanıyorum - şimdi yeni işler yapma zamanı diyerek bu yılki yol haritamı belirleme gayreti içerisindeyim.
şu iki hafta içinde herşey netleşir gibi. önümüzdeki hafta zümre toplantıları silsilesiyle işgal edilmiş olsa da hedeflerimi az çok belirlerim sanırım.
herşey gönlümüzce olsun.
17 Ağustos 2013 Cumartesi
ortaya karışık
Merhaba
Şu son iki gün doğumu ne kadar enteresan bir kişilik
olduğumun kanıtı gibi. İstanbul, gezmek, arkadaşımla yaptığım eşsiz sohbetler. Hepsinin
yanında mısır. Ve bunlara ilave bir yanımın aşık olma çabası. Üstelik bir
heteroseksüele
Ya diyorum ben de kişilik bölünmesi var. Ya da hiçbir duyguyu
dolu dolu yaşayama, etkinse girememe, tüm evlerin sadece koridorlarını dolaşma gibi enteresan bir huyum var. Karar veremedim.
Şuan şiddetli yağmur başladı. Hava da benim gibi sanırım;
bir güneş, bir yağmur.
İstanbul da son günümü arkadaşımın tatili bitmesinden dolayı
onun işyeri civarında geçirdim. Akvaryum merakım turkuazoo ya çekti beni. Daha önce
gitmiştim. Ama erkek arkadaşımlaydım. Balıklardan ziyade onu izlemiştim. Bu seferinde
balıklar ve ben vardık. Vatozlara bakıp bakıp “ suyun içerisinde bile
uçabiliyorlarsa, ben eşcinselliğimle mutlu da olabilirim. Arzularıma, bir aile
kurmaya, yaşadığım coğrafya içerisinde topluma entegre olmuş bir eşcinsel
profiline sahip olabilirim.” Dedim.
Tabiî ki ikea yı gezdim. Bal peteği şeklindeki aynalardan alıp Manisa ya getirdim.-sanki İzmir de yokmuş gibi- hemen bir fotoğrafını çektim. Gece 22:30 da da geri dönüş başladı.
Bunlar olurken aklım hep mısırdaydı. Ölenler. Öldürenler. Tek
yaptığım dua etmek oldu. Ötesine kudretim
yetmedi. Gözümden yaş sızdı arada. O kadar. Ve çok daha fazlasını hak
ettiklerini bilip yapamamanın burukluğu oturuverdi gizliden göğsüme.
Bunların yanında arkadaşımın iş arkadaşı vardı. Takılırdık bazen
arkadaşımla.” Sana bunu ayarlıcam “ derdi. Fiziksel olarak çekici biriydi. Tanıştık.
Ve o an gitti kafam. Fiziksel olarak etkilemenin yanında ruhsal
olarak da kuşattı beni. Bilinmezlik içinde. Gözlerinden bir derdi olduğunu
okunmaktan öte direk izleniyor. Sigara üzerine sigara. Kapalı bir kutu. En son
giderken tokalaştık görüşürüz dedim. Onun ne dediğini hatırlamıyorum.kulaklarım
uğulduyordu. Yol boyunca ilgimi çekebilecek onlarca erkek görsem de birine bile
bakamadım. ve rüyalarıma konuk olmaya başladı. Adını koymak zor ama tutuldum
sanırım. İstediğim tek şey huzurlu uykusunda onu izlemek. Eksiklerini tamamlamak. ötesi yok.
Uzun zamandır hissetmediğim duygulardı bunlar.
Bir de heteroseksüel olması, bir daha görüşme ihtimalimizin
çok zayıf olması gibi durumlar platonik ötesi bir sancı olduğu olgusunu da ekliyor.
Bu üç duygunun kesişiminde yazıyorum size. İster kişilik sorunu değin ister yüzeysellik. Bu üç duyguyu da aynı anda hissediyorum. Bir arkadaştan ayrılmak, bir ülkede mazlumların acı çekmesi, birine aşka benzer duygular beslemek. İyi bir karışım değil mi?
Görüşmek üzere dostlar.
15 Ağustos 2013 Perşembe
nil 'e sesleniş
Merhaba dostlar
Dün gece eve girer girmez yazayım istedim sizlere. İsimler,
bu isimlerin etkileri kalkmadan yetiştireyim arzuladım gün boyu.
Ama gün ortasında aldığım haber kafamın bir köşesinde hep
arı kovasına layık bir uğultuyla serviş dışı modundaydı. Belki “ old english
pub “ bu yüzden çok gürültülü geldi bana. Bilemiyorum.
Kardeşimden gelen bu haber hala tüylerimi diken diken
ediyor, beni derin düşüncelere itiyor. Ne yapıyoruz biz. İnsanlık nerede, hangi
çölde, hangi vahşi hayvanların arasında konaklıyor ki böyle başı dönmüşlüklere
hala hissiz kalabiliyor.
Mısır değindim konu. Bir anda 2200 can. Haklı veya haksız
2200 can göklere kalkıyor. Hele birde bunların darbe karşıtı duruşları, azim ve
istikrar sergilemeleri , gözümde
değerlerini çok daha arttırıyor.
Sevgili dostlar, mısırda ikamet eden bir arkadaşım dün gece
internet üzerinden bir mesaj yolladı. “ sargı bezi bile kalmadı. Çarşafları yırtıyoruz,
kaynatıyoruz- bazen onu dahi yapamıyoruz- sonra kurtulma ümidi olan yaralılara
götürüyoruz. Bırak morfini ağrı kesiciler bile kara borsada. Elim kolum bağlı.”
Kendisi bir şirkette çevirmen. Üç lehçeyle Arapça konuşabiliyor.
Bazen birbiriyle iletişime geçemeyen Arapları
birbirine çevirdiği oluyormuş. Anlatırdı gülerdik. Şimdilerde işinin yanında
direnişteki farklı lehçelerle konuşan insanlar arasında gönüllü çevirmenlik
yapıyor. Olayların bizzat canlı şahidi.
“ kuzenim Tunceli de komando olarak askerlik
yapmıştı.Bilirsin anlattıklarını. Çatışmalar, ölümler, korkular, canı çekilmiş
bedenler. Döndükten sonra yedi ay evden çıkmadığını, sonra iki yıl da tedavi gördüğünü de bilirsin. Ondan daha
ağır şeyler görüyorum. Silahı olmayan insanı yakalayıp ateşe verdiklerine şahit
oluyorum.”
Mısır …. Hüznün ülkesi artık gözümde. Annem küçüklüğünde raunda
katliamını televizyonların verdiğini, anneanneme sarılıp hiç tanımadığı, kalın
dudaklı siyahiler için göz yaşı döktüğünü anlatırdı. Mısırdakilere ağlayamıyorum.
Gözümdeki yaşın dahi ürpertiden afalladığını sanıyorum.
Bilmem ki firavun bu kadar zalim miydi? Bilmem ki nil nehri
yarılmazdan evvel ortadan ikiye bu kadar kan akmış mıydı? Gözüm nil de artık. Yarılıp almasını
bekliyorum eli tetikte olanları, sessiz kalanları, bu gerekliydi diyenleri, her
ne olursa olsun konuşmak yerine kan dökmeyi seçenleri . duyuyor musun nil?
izlenimler...2
selamlar dostlarım
bugün istanbul da ikinci günümdü. yine dedik ki arkadaşla istisnai bişeyler yapalım. kadıköydeki antikacıları gezdik. mükemmeldi.
ilk starbucks deneyimim kadıköyde gerçekleşti ve mükemmel bir muhabbet ile taçlandı.
bağdat caddesini görmeden olmaz dediler. gittik. old english pub isimli bir mekanda takıldık. ikinci kere alkollü mekana giriyorum. bir alışamadığım bira kokusuyla bir de gürültlü olması dışında gayet güzel bir yerdi. ama illa olmazsa olmaz bir yer değilmiş bağdat caddesi. akmar pasajındaki kitap kokusuna eşlik eden kalabalık çok daha hoştu benim için.
iki günün kattığı ise; olur da bir gün istanbula taşınırsam avrupada değil, anadoluda yaşamak istiyorum. özellikle kadıköyde.
görüşmek üzere dostlar
bugün istanbul da ikinci günümdü. yine dedik ki arkadaşla istisnai bişeyler yapalım. kadıköydeki antikacıları gezdik. mükemmeldi.
ilk starbucks deneyimim kadıköyde gerçekleşti ve mükemmel bir muhabbet ile taçlandı.
bağdat caddesini görmeden olmaz dediler. gittik. old english pub isimli bir mekanda takıldık. ikinci kere alkollü mekana giriyorum. bir alışamadığım bira kokusuyla bir de gürültlü olması dışında gayet güzel bir yerdi. ama illa olmazsa olmaz bir yer değilmiş bağdat caddesi. akmar pasajındaki kitap kokusuna eşlik eden kalabalık çok daha hoştu benim için.
iki günün kattığı ise; olur da bir gün istanbula taşınırsam avrupada değil, anadoluda yaşamak istiyorum. özellikle kadıköyde.
görüşmek üzere dostlar
14 Ağustos 2013 Çarşamba
izlenimler
evet dostlar bahsettiğim istanbul gezisine bugün başladım.
gezdik dolaştık arkadaşımla daha önce yapmadığım şeyler yaptık. ayasofyayı değil etrafını gezdik. sultanahmet ve ayasofyanın arasında ki meydanın ayasofya arkasındaki sokağa bayıldım. bu ispanya kraliçesinin konakladığı otellerin önünden geçen sokağı kastediyorum.
sonra gece 12 yi geçtiğinde kadıköy kadife sokağına gittik. alkol kullanmıyorum. ama o sokakda kendimi çok rahat hissettim. çıplak gezsem hiç kimse dönüp bana bakmazdı bile. sebep nedendir bilmem. çok mu içmişlerdi, yoksa çok mu vurdumduymazdılar.
bugün gezerken ne kadar boyun sevdalısı olduğumu yeniden keşfetmekle beraber, dövmenin üzerimdeki etkisini hayretle izledim.- hele böyle gömleğin yakasından yarısı görünen yarısı görünmeyen dövmeye sahipler yok mu? -
ve son tespit. istanbulu çok gezmiştim. heteroseksüel arkadaşlarımla, sevgilimle, ailemle. ama hiç biri eşcinsel bir arkadaşlar gezmek kadar zevkli değildi. mutlaka deneyin. metrobüse adam kesmek için binin. birbirinize eleman beğenin. tanımadığınız adamın peşinden gidelim diye yolunuzu kaybedin. kültürel gezmeden daha mı güzel oldu ne :)
bir de bir gün resimdeki karakterlerden biri ben olsam :) çok mu şey istemiş oluyorum acaba .kesinlikle çok şey ama ne bileyim belki olur dimi ama
sağlıcakla dostlar
gezdik dolaştık arkadaşımla daha önce yapmadığım şeyler yaptık. ayasofyayı değil etrafını gezdik. sultanahmet ve ayasofyanın arasında ki meydanın ayasofya arkasındaki sokağa bayıldım. bu ispanya kraliçesinin konakladığı otellerin önünden geçen sokağı kastediyorum.
sonra gece 12 yi geçtiğinde kadıköy kadife sokağına gittik. alkol kullanmıyorum. ama o sokakda kendimi çok rahat hissettim. çıplak gezsem hiç kimse dönüp bana bakmazdı bile. sebep nedendir bilmem. çok mu içmişlerdi, yoksa çok mu vurdumduymazdılar.
bugün gezerken ne kadar boyun sevdalısı olduğumu yeniden keşfetmekle beraber, dövmenin üzerimdeki etkisini hayretle izledim.- hele böyle gömleğin yakasından yarısı görünen yarısı görünmeyen dövmeye sahipler yok mu? -
ve son tespit. istanbulu çok gezmiştim. heteroseksüel arkadaşlarımla, sevgilimle, ailemle. ama hiç biri eşcinsel bir arkadaşlar gezmek kadar zevkli değildi. mutlaka deneyin. metrobüse adam kesmek için binin. birbirinize eleman beğenin. tanımadığınız adamın peşinden gidelim diye yolunuzu kaybedin. kültürel gezmeden daha mı güzel oldu ne :)
bir de bir gün resimdeki karakterlerden biri ben olsam :) çok mu şey istemiş oluyorum acaba .kesinlikle çok şey ama ne bileyim belki olur dimi ama
sağlıcakla dostlar
9 Ağustos 2013 Cuma
istisnai bayram
can dostlar selemlar
bayramınız en güzel şekilde devam ediyordur umarım. ilk gün açısından hayatımda geçirdiğin en enteresan bayram oldu diyebilirim. hemen anlatmaya başlıyorum.
öğrencilerimden birisi "......bayramın kutlu ola...... " şeklinde bi mesajın sonuna hocam size bi bayram hediyesi yolluyabilirmiyim dedi." yolla bakalım aslanım" cevabına karşılık bi zeka sorusu geldi.
hemen oraya deyineyim yeri gelmişken. dayanamam ben zeka sorularına illa o cevaplanacak.huyumu da biliyor kereta. yaptı yapacağını.
neyse soru "sadece iki tane dokuz kullanarak nasıl on elde ederiz". al. onca mesele yetmedi. kahveydi, ttlıydı, hoşgeldindi, beş gittindi, bir de soru. gece saat üç buçuk gibi çözdüm. ama çözünceye kadar. logaritmalardan tutun da tam değer fonksiyonlarına, özel tanımlı serilere kadar her yolu denedim. hatta bi ara üniversite kitabımı elime alıp acaba "riemann integralinden" çıkar mı dediğim bile oldu.
sonra bir jeton gördüm sandım ilerden. bu çocuk integrali bile duymamıştı. nerden duysun riemann ı. aldım tekrar sayıları bu sefer sayıları şekil olarak birleştirip on elde etmeye çalıştım. ordan da çıkmadı. sonra orta okul müfredatında bunlar ne görüyor deyince ilerde gördüğüm jetonlar sağanak sağanak yağmaya başladı.
evet buldum sonun da. ama başka bir şey de keşfettim.elimizdeki sorunlar çok basit biz sadece büyük olmasını çözülemez olmasını arzu ediyoruz. böylelikle daha değerli olacağız belki.
eşcinsellik ile alakalı sorunlarımız da aynı. cevap önümüzde ama hep karşıya bakmak renkleri görerek kör ediyor bizi. cevap aması oluyoruz.
en nihayetinde doğru bulduğuma iyice ikna olmak için aynı soruyu google teyze ye de sorayım dedim. cevapların 0,29 saniyede oluşturulması azıcık ağrıma gitse de doğru sonuca ulaşmanın rahatlığı ile gece uykuma dalabildim.
önümüzdeki cevapları kaçırarak mutsuz olamamk dileği ile dostlar
not: cevap dokuz virgül dokuz devirli.
bayramınız en güzel şekilde devam ediyordur umarım. ilk gün açısından hayatımda geçirdiğin en enteresan bayram oldu diyebilirim. hemen anlatmaya başlıyorum.
öğrencilerimden birisi "......bayramın kutlu ola...... " şeklinde bi mesajın sonuna hocam size bi bayram hediyesi yolluyabilirmiyim dedi." yolla bakalım aslanım" cevabına karşılık bi zeka sorusu geldi.
hemen oraya deyineyim yeri gelmişken. dayanamam ben zeka sorularına illa o cevaplanacak.huyumu da biliyor kereta. yaptı yapacağını.
neyse soru "sadece iki tane dokuz kullanarak nasıl on elde ederiz". al. onca mesele yetmedi. kahveydi, ttlıydı, hoşgeldindi, beş gittindi, bir de soru. gece saat üç buçuk gibi çözdüm. ama çözünceye kadar. logaritmalardan tutun da tam değer fonksiyonlarına, özel tanımlı serilere kadar her yolu denedim. hatta bi ara üniversite kitabımı elime alıp acaba "riemann integralinden" çıkar mı dediğim bile oldu.
sonra bir jeton gördüm sandım ilerden. bu çocuk integrali bile duymamıştı. nerden duysun riemann ı. aldım tekrar sayıları bu sefer sayıları şekil olarak birleştirip on elde etmeye çalıştım. ordan da çıkmadı. sonra orta okul müfredatında bunlar ne görüyor deyince ilerde gördüğüm jetonlar sağanak sağanak yağmaya başladı.
evet buldum sonun da. ama başka bir şey de keşfettim.elimizdeki sorunlar çok basit biz sadece büyük olmasını çözülemez olmasını arzu ediyoruz. böylelikle daha değerli olacağız belki.
eşcinsellik ile alakalı sorunlarımız da aynı. cevap önümüzde ama hep karşıya bakmak renkleri görerek kör ediyor bizi. cevap aması oluyoruz.
en nihayetinde doğru bulduğuma iyice ikna olmak için aynı soruyu google teyze ye de sorayım dedim. cevapların 0,29 saniyede oluşturulması azıcık ağrıma gitse de doğru sonuca ulaşmanın rahatlığı ile gece uykuma dalabildim.
önümüzdeki cevapları kaçırarak mutsuz olamamk dileği ile dostlar
not: cevap dokuz virgül dokuz devirli.
7 Ağustos 2013 Çarşamba
bayram postası
efendim
kimilerimizce şeker kimilerimizce ramazan bilmem ki diğer dinlerin bir bayramına denk geliyor muyuz bu sefer - keşke denk gelse hep- eğer geliyorsa onlarında o bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.
kan akmayan, empati, anlayış, hoşgörü yüklü, az kalorili- lütfen her gittiğim yerde baklavaydı, kalburabatıydı, gözünüzü seveyim yaz bakın süt var un var şeker var. yapıverin bi muhallebi- bir bayram diliyorum.
bayramda keyifle dinlemeniz, hayranlıkla izlemeniz dileğiyle...
not: "ımtırakçım neden isponyol takıntın var" diyen arkadaşlara gelsin.:)
kimilerimizce şeker kimilerimizce ramazan bilmem ki diğer dinlerin bir bayramına denk geliyor muyuz bu sefer - keşke denk gelse hep- eğer geliyorsa onlarında o bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.
kan akmayan, empati, anlayış, hoşgörü yüklü, az kalorili- lütfen her gittiğim yerde baklavaydı, kalburabatıydı, gözünüzü seveyim yaz bakın süt var un var şeker var. yapıverin bi muhallebi- bir bayram diliyorum.
bayramda keyifle dinlemeniz, hayranlıkla izlemeniz dileğiyle...
not: "ımtırakçım neden isponyol takıntın var" diyen arkadaşlara gelsin.:)
5 Ağustos 2013 Pazartesi
alıntılar
"(Eşcinsellik, Kafdağının arkası.Herkes için böyle bu.Herkes bu konuda pek rastgele fikirlere sahip.Hatta bütün bildikleri batıl itikad düzeyinde.Ya bizler? bizler ne kadarını biliyoruz kendimizin? Hiç kimsenin yaşamadan bilemeyeceği bu gizli memleketin bizler ne kadar yerlisi sayılırız ki?)"
***
"(Bir cenneti ararken, bir cenneti yitirdim.Artık masum değilim.Değiliz.Hiç kimse...)"
***
murathan mungan ın "Son İstanbul" kitabınının 89 basımından alıntılar efendim.
gelde soru sorma kendine yine
***
"(Bir cenneti ararken, bir cenneti yitirdim.Artık masum değilim.Değiliz.Hiç kimse...)"
***
murathan mungan ın "Son İstanbul" kitabınının 89 basımından alıntılar efendim.
gelde soru sorma kendine yine
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)